29 Temmuz 2009

çalışmak

Sabahtan beri şu manzara karşısında barda oturup duruyorum. Gazete oku, kahvaltı et, kahve iç... Gün geçmiyor. Çalışma koşullarım gerçekten çok ağır. Daha ayrıntılı yazmak isterdim ancak az sonra sahile iniyorum.. Plajda, şezlongun üzerinde geçirmem gereken bir dört saatim var... İşim gerçekten çok zor..

Anderlecht - Sivasspor

Turkcell Süper Lig'de diğer takımlara göre sahip olduğu fiziksel güç ve sert futbolu ile liderliğe oynayan Sivasspor, adımını Edirne'den dışarı attığı gibi dağıldı. Demek ki neymiş, ligimiz fiziksel açıdan oldukça alt düzeydeymiş, demek ki neymiş Avrupa farklı bir arenaymış veyine demek ki neymiş 3 büyükler haricinde Avrupa'da az da olsa umutlanmamızı sağlayacak birşeyimiz yokmuş.

Bu arada başta resimdeki kaptan Hayrettin öncülüğünde çirkefe yatmaya çalışan Sivaslı oyuncuları da bu tavırlarından ötürü tebrik ediyorum. Afferin size.

Şimdi geldik asıl konuya. Açıkçası Sivasspor çok da sikimde değildi, bana bu yazıyı yazdıran; bir alttaki postta görünen ve ağzımı sulandırıp halen daha uyumamı engelleyen o mis gibi, sulu ve leziz bifteği görmeye daha fazla dayanamamamdır. Bunu kendime yapamam. Bloğu her açısımda karşımda onu görmeye dayanamam. Bu çok fazla...

hocalara mail atma dersleri #2


öncelikle örnek maillerin gerçekten denenmiş olduğunu söylemem lazım başarı garantisinin geçerliliği açısından...aşağıdaki mailde ilk dersimizin bazı konuları aynen tekrar edildi. böylece anlattığımız konular pekişmiş olacak. 2.dersin yoğunluğu kesin rakamlar üzerine...



Ahmet Hocam,

Dün finalden sonra odanıza gelmiştim,durumumu anlatmıştım B- alamazsam ortalamam 2.00ın altında kalıyor. C+ alırsam ortalamam 1,99327 oluyor yani 0,002den 1sene uzatmış olacağım. 1 sene uzuyor çünkü bitirme projesi için ön şart olan 117 krediyi sağlayamadım(o da 115kredide kalıyor).Durumum için birşeyler yapabilirseniz çok sevinirim.Ayrıca ısıl işlemler dersini gerçekten iyi öğrendiğimi düşünüyorum dersi iyi dinledim, iyi not tuttum, sizin önceki notlarınızlada çalıştım.

İyi günler iyi çalışmalar

Sezer Matkap 04054043


-isimle hitap klasiği

-kesin rakamlar (hesap makinesi kullanılmalı)

-117 değilse kaç? mutlaka belirtilmeli...bilinçli, herşeyin farkında fakat şanssız bir öğrenci

olduğunuz izlenimi kazandırır.

-durumum birşey yapabilirseniz çok sevinirim.(çok sevinirim ama olmazsaa da ölmem, hayatın sonu değil demiş olursunuz. hoca etkilenir bu çocuk olgun der.

-iyi günler iyi çalışmalar klasiği


fotoğraf süper değilmi? ne alaka derseniz? hoca size "B- mi bu biftek mi" diye kritik bir soruyla gelirse hiç düşünmeyin ripit olun, bifteği alın.

27 Temmuz 2009

YENİ RAKI

Yobaz, karaktersiz, beceriksiz, cibilliyetsiz ve art niyetli şahıslara verilmiş güzel bir cevabın, bir bakıma suratlarına "Öyle göte böyle yarrak !!!" diye haykırışın, zekice bir tasarımın resmidir aşağıdaki.

Ne diyorsun diyenler, "çocuk sağlığı, alkolizm, vs vs.." gibi yalanlarla donatılarak çıkarılan içki reklamları ile ilgili kuralları bir zahmet incelesin. Despot tavrım, kimilerine göre zorba kişiliğim ile de şunu açıkça söylüyorum ki; bana bu kuralları savunacak tek bir kişi varsa karşıma çıkmasın. 70'liğin boyutlarını hiç bu kadar acı şekilde tecrübe edemeyeceklerinin garantisini veririm.

Google Takvim


-2'nin yazısının devamı gibi olacak biraz... Bilinmeyen bir servis miydi peki? Kesinlikle değildi. Ama ne kadar muhteşem özellikler barındırdığını yakın zamanda öğrendim ben. Bu özelliklerden bazıları; her gün etkinlik takvimini sabah 05:00'te mail olarak iletebilme, takvimi istenilen kişilerle "istenildiği ölçüde" paylaşabilme ve etkinlik davetiyesi yollayabilme gibi güzel özellikler...ama asıl vurulduğum nokta tüm bunları e-mail ve cep telefonuna iletebilmesi.

Az önce denemek için koftiden bir sinema olayı uydurdum. Tam istediğim dakikada sms'i çaktı google... Hoşuma gitti benim.. Bu sayede randevuları, toplantıları, doğumgünlerini, yıldönümlerini, konserleri, maçları, televizyondaki filmleri, radyo programlarını "tamamen ücretsiz" şekilde telefonunuzdan sms olarak takip edebilirsiniz.

Ayarları da gayet kolay:
https://www.google.com/accounts/Login adresinden google hesabınıza girin; Google Takvim'i göreceksiniz zaten. Önce "Ayarlar" daha sonra "mobil doğrulama" sekmesine girerek edinebilirsiniz bu güzide hizmeti. Tüm gsm oparatörlerini destekleyen bir hizmet. Kontrol için uğraşmayın...ben baktım.

Ayarları kolay tabii de... kullanmaya alışmak ve önemli tarihleri oraya geçirmek gerçekten bir angarya. Sonucun tatmin edici olacağını düşünüyorum yine de.

UYARI!
-Google, GSM operatörünüz sizden para alabilir yazmış. Hattım faturalı; fatura da elime hiç ulaşmadığından "henüz" ücretlendirme hususunda bilgi sahibi değilim.. Sms hususunda aceleci davranmayın.

-Avea'yı aradım az önce...Adam "Google almıyorsa eğer bizde almayız sanki" dedi. Forumlarda da alınmıyor yazmışlar. Avea ve turkcell için.

-8000 forum okudum. ekşi duyuru'da sordum. "ücret yok" diyor herkes...kullanınız. Çok fazla güzel.

-Çölde gezen ve Besboce ile denedik..Turkcell için kesinlikle ücret yok.. "Avea'da almıyordur" tümevarımı çok uzakta değil...duyuyorsunuz değil mi?

Öyle ya da Böyle - 15.7.9









Yaz aylarının düğün ayları olduğu herkesçe bilinen; toplumda genel kabul görmüş bir gerçektir. Bu genelgeçer bilgi neticesinde pek çok nahoş durum oluşmakta; limitler yarın gözetmeksizin zorlanmakta... zira bu düğünlerin hepsinin ortak paydası (çalınan eserden bağımsız olarak...onlar zaten facia) "para verdik o kadar.(hepsi jbl almış) Son ses yardırın" zihniyeti ile yönetilen salonlarda yapılmaları. Replikas konserlerine aşina beni bile bozabiliyorlar.

Tüm bunlardan kaçış olmadığını da ayrıca belirtmem lazım; benim gibi kötü müziğe tahammül sınırı "arabadan atlarken arkadaş tarafından son anda tutulmak" olan bir insanın dahi 24 saat içerisinde, biri sünnet olmak üzere 3 düğüne "kesin olarak" iştirakı beklenebiliyor.

Düğünlerde hırpalanan bedenime; hasar gören ukalalığıma istinaden hayatta elle tutulur tek işim olan öyle ya da böyle'nin 15 Temmuz 2009'daki "anonssuz, yavan" programını sizler ile paylaşmaya karar verdim. Düğün özel programı olarak taşınabilir müzik çalarınıza yükleyebilir. Nefes alamadığınızda, "en kötü ihtimalle" tuvalette, "5'er dakikalık" kürler şeklinde uygulayabilirsiniz. "Aman tanrım! Sadece 5 dakikada öyle mi?" diyorsunuz değil mi? Şaşırmayın...Öyle!

Biraz ağlamanın; biraz despotlaşmanın işe yaradığını fark ettim bu arada. Birileri programı indirmeye başladı çok şükür.

Çok seviyorum sizleri. Biliyorsunuz değil mi?

Öyle Ya Da Böyle / 15.7.9 (Playlist de içinde olmalı.)

26 Temmuz 2009

şüpheli


olur da birgün ronaldo öldürülürse, şüpheli arkasındaki korkunç kadındır. şu surata bir bakın kesin katil... kötü kadın fobim yine hortladı bu gece rüyama girecek. abooww gözlere bak ya! düşünsenize uyuyorsunuz, bi anda gözünüzü açtığınızda bu karı başınızda bağırmaya başlıyor, korkudan hiçbir şey yapamıyorsunuz...

24 Temmuz 2009

CİNNET ZİLİ

En sonunda benim gibi "kapı zili tecavüzünden" muzdarip bir eleman cinnet getirmiş ve kapı zilini çalıp kaçan küçük kızın boğazını kesmiş. Eeee olacağı buydu. Herkes benim kadar soğuk kanlı ve insaflı olamayabiliyor işte.

Ülkede ki tüm kapı zili madurlarını "1. geleneksel kapı ziline sahip çık!!!" kongresi için "temiz ve güler yüzlü" Şişli'ye davet ediyorum. Kan akıtmanın son çare olduğuna dair fikirlerimi paylaşacağım ve stress kontrolü ile ilgili birikimlerimi aktaracağım seminere katılım ise ücretsiz olacak. Sonuçta civciv kafası değil bu kesilen, öyle değil mi trapano?

Daha önce zildeki adımı silip kerhane yazmayı düşünmüş ancak olumlu tepki alamamıştım. Sanırım bu haberin çıktısını alıp zilin yanına yapıştırmayı deniyeceğim şimdi de. Tüm bu çabalarım alt katımdaki küçük veletin boynuna rulman geçirmemek için.

Çok iyi bir insanım...

Haberin detayı

23 Temmuz 2009

müthiş







takımda hava güzel, formalar güzel fenerbahçem herşeyden güzel... favorim herzaman sarı lacivert çubuklu formadır, arma formaya bayıldım, 2. formamız sarı beyaz olarak gelenekselleşmesi lazım...

21 Temmuz 2009

söz verdik, yapıyoruz...


olum biz heralde şikayet edildik diye bloga spam bize de bot denildi. sitede sol üsttü "blogu işaretle"nin açıklaması bu sayfa üzerindeki uygunsuz içeriği bloggera bildirin imiş. ya tayyeapipi yandaşı ya philips karşıtları şikayet etmiş olabilir. blogu kurarken hayalini kurduğumuz toplu olarak yargılanma olayları gerçek oluyor. bir gün olacağını biliyordum ama bu kadar erken başaracagımızı tahmin etmemiştim. tebrikler bu başarı hepimizin!
1)sahtejapon
2)berthelemy
3)kömür
4)cüveyni
5)çölde gezen
6)-2
7)zaphod
8)suda balık
9)trapano
10)blogger

4 Kırmızı
















An itibarı bile 4 birayı tamamladık. Bu postu yazmak için ciddi çaba safrettttim bu arada... çarpıyormuş bu arada bu genç... önce ve sonra fotolarımız görülebilir...blog yazarı olmamdan ötürü; görev bilinci ile ayık kaldığımı varsayıyorum...ama cidden 21231 kere sildim yazdıklarımı. Tebrik ediyorum tüm tuborrgu.

20 Temmuz 2009

ALIŞVERİŞ

Çeşitli sebeplerden ötürü bazı kalemlerde alışveriş yapamama gibi bir durumum vardır. Bu durum beni artık çok yormaya ve zorlamaya başladı. Hakkımda "Düğüne gider zurnaya, hamama gider kurnaya aşık olur." derseniz çok kızarım, çünkü alakası yok. Bu durumum tamamen sahip olduğum evham, talihsizlik ve fiziksel boyutlarım ile alakalıdır. "Nedir bu kalemler çölde gezen?" diye meraktan delirmenizi engellemek için başlıyorum bazılarını saymaya;

Teknoloji alışverişi

Herkesin bildiği gibi teknoloji ve teknolojik aletler sürekli gelişen, kendini yenileyen kavramlar ve aletlerdir. İşte bu kendini yenileme olayı beni feci halde bozar ve ürkütür. Alacağım bir 80 gb'lık ps3'ün ertesi gün 160gb'lık versiyonunun çıkması beni aşırı derecede ürkütür. Deliririm. Benim o en yeniyi almam lazımdır. İşte bu sebeple genelde teknolojik alışverişlerim hep yılan hikayesine döner.
(Eğer amacım baş yönetici trapano gibi olsaydı, eminim işim çok daha kolay olurdu. Bak şimdi, trapano'ya özendiğim bir nokta daha ortaya çıktı.)

Hazır giyim alışverişi

Bu konuyu fazla uzatmayacağım. Kendi kendimi rencide etmek çok hoşlandığım birşey olsa da, bu konuda ve şu an için değil. Ayrıntılı bilgi almak isteyen olursa Cevahir YKM'ye gidip sorabilir veya suda balık'tan bilgi alabilir. Adam o günkü deneyimlerini müthiş bir zevk ilen dillendiriyor.

Erzak alışverişi

Bu tarz alışverişler kendi içinde sorunlu kalemlerle karşıma çıkmaktadır. Örneğin peynir alışverişi. Peyniri bir mandıra sahibi kadar seven biri olarak genellikle bulduğum tüm peynirleri almaya ve yemeğe çalışırım. Peynire harcadığım paradan biraz kısabilsem çok rahat arabamı değiştirebilirim ve bu konuda çok ciddiyim. Diğer sorun yaşadığım market alışveriş parçalarının ise sadece isimlerini söylemekle yetineceğim;

Tuvalet kağıdı (Sorun marka değil sayı)
Salam-sosis vs. (Sorun tamamen marka. Satıcılar zorla polonez satıyorlar.)
Red Tiger (Yiyen bilir. Tadı artık hoşuma gitmese de mazimiz olduğundan vazgeçemiyorum.)

Ama işte yazının sonu içeriğe tezat olmakla birlikte şu an çeşitli hazır giyim kombinasyonlarına ve ps3'e sahibim. Başardım. Paylaşmak istedim.

(Not: Pes konusunda iddia sahibi olan ve daha önce teknik altyapıya sahip olmadan da davet ettiğim tüm blog yazarlarını ve yönetici kadrosunu dev ekranımda turnuvalara çağırıyorum. Kapın kollarınızı gelin. trapano ve sahte japon'a özel ilgi ile davranacağımı önceden belirtirim.)

(Not2: Media Markt'tan çıkarken yüzümde hafif bir gülümseme ile karışık gururlu bir ifade vardı. Sanki herkes beni izliyor ve alkışlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı. "Helal olsun çölde gezen! Sana imreniyoruz." diye bağırmak istiyorlardı. Değerli siyah incimi eve getirirken çok dikkatli davrandım. Arabaya nazikçe yerleştirip, emniyet kemerini bağladım. Eve geldim, suda balık'ın oturmamaya yeminli olduğu koltuğa rahatlaması için yatırdım. Öyle tatlı yatıyor ki şu an uyandırmaya kıyamıyorum.)

17 Temmuz 2009

Yeni Sezon - Yeni Forma

Umbro'ya hiç ısınamamıştım. Özenirdim Nike olsun, Adidas olsun diye. Ama Adidas, beklediğim bu değildi. Hem de hiç değildi. Giden geleni arattı.

Spam!

Densiz blogger blogumuza "spam" , bize de "bot" demiş.
Kan dolaşımına sahip, eli kalem tutan kişiler olarak notamızı verdik; gerekeni yaptık.

Yazar kişilerden e-postalarına gelen maile telaşlı gözler ile bakmamalarını ve sakin olmalarını isteyeceğim. Bu zor zamanda kesinlikle paniğe kapılmamalı; birlikte ve güçlü olduğumuzu göstermeliyiz.

Pink Floyd'un "Hey You" adlı mükemmel eserinde dediği gibi:
"Together we stand, divided we fall".
Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın.

Geçmiş olsun herkese....(Geçecek merak etmeyin.)

14 Temmuz 2009

Hangover


Fragmandan hareketle gitmeye karar verdiğim ender filmlerden biri oldu bu film. Adını bile bilmediğim "Old School"'un yapımcılarından diye hafızasız yeniyetmelere gazlanan filmin kendi adıma referansı Road Trip adlı filmdir.

Evet, "Las Vegas - Bekarlığa Veda partisi" teması ve estetik anlayışıyla akıllara hemen aşırı sevdiğim Very Bad Things'i getirmiyor değil... ama göze parmak, grotesk seks komedileri etrafımızı kuşatmışken kara mizah emaresi dahi gördüğünde can yeleğine sarılır gibi sarılıyor insan. Orjinallik falan düşünmüyor. IMDB kullanıcılarının da filme çaktığı 8.3 ile top 250'de 130 küsürlerde kendine yer bulması ise beklentiyi körükleyen bir diğer etken.

Ancak bunca beklenti ile gittiğim bu filmde mizahı bulmuş olsam da karasını bulamadım dostlar(En azından beklediğim kadar). Gülmedim dersem ağzımı burnumu kırarlar ama.

Hikaye oldukça klasik... Afacanlarımızın Las Vegas'a gelerek kendilerini kaybederken; bir taraftan da kendilerini bulma metaforu üzerinden ilerliyor ve berbat bir metafor kullanımı ile "aradığımız şeylerin aslında ne kadar gözümüzün önünde olduğu" mesajı ile "ama neden?" dedirterek sonlanıyor.

Bu kadar eleştirmemin nedeninin sadece yüksek beklenti olduğunu belirtmek isterim. An itibarı ile yazın en eğlenceli filmi. Elle tutulur bir değerlendirme isteniyorsa eğer 7 veririm 10 üzerinden. Ortam oluşmasını beklemeyin bizzat oluşturup gidin bence.

Her daim beğendiğim Heather Graham'i ve beni bu filme tek başına çeken, bir fotosunu yukarıda bir fotusunu aşağıda göreceğiniz, mükemmel bebeği öperek bitiriyorum yazımı.
Sağlıcakla kalın.

13 Temmuz 2009

bir iki sıfır üç


ölenle ölünmüyor dostlar, bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta oğlumu kaybetmiştim. 7gün nasıl geçti bilemedim. yara o kadar taze ki yeni arayışlara kalkışamadım. çünkü "o"ndan daha kötüsü yoktu biliyorum. internetteki aramalarımda karşıma sürekli -2'nin samsungu çıkıyordu. umutsuzdum, aynısını almak gibi bir nankörlük yapmak da istemiyordum. dün gece rüyamda oğlumun ekranı düzgün bir şekilde çalarken gördüm ama numara yoktu, yes tuşuna bastım: "hayat devam ediyor baba, bir iki sıfır üç" sesi duyulduktan sonra ekran karardı... sabah uyandım google'a rakamları girdim. ve karşıma yeni prens çıktı. oğlum kendisinden daha kötü bir telefon bulamayacagımı bildiginden bana bir tavsiye bulunmuştu köftehor... hemen gittim aldım iştcell indirimi ile 64 ytlye. renksiz ekranıyla dikkat çekiyor numan. numan mı? evet numan, adını numan koydum. birkaç sevimsiz özelliği var, nede olsa gelen gideni aratır. ama yeni yoldaşım numanı takdim ediyorum sizlere.
ps: oğlum vasiyeti gereği gömülmeyecek, kadavra olarak kullanılmayacak, organ bağışı olmayacak, kendisini "lanet olsun istanbul" deyip boğazın serin sularına fırlatacağım.

12 Temmuz 2009

Cüppeli Ahmet Hoca



"Niye avcılar'da deprem oldu? çünkü orda zikişiyolardıı! Fatih'te neden olmuyor? çünkü ora Allah'ın evi!!" gibi laflarıyla ve jet-ski sefasıyla hatırlayacağımız büyük mümin Cüppeli Ahmet Hoca'nın gençlik fotoğraflarını ele geçirdim ve ilk kez burada yayınlıyorum!!! Gençliğinin en ateşli zamanlarını San Fransisco'da geçirmiş olan hocanın bir yandan gafil amerikalıları islama çağırırken bir yandan da caz alemlerine girdiği görülüyor. Hey gidi hoca, gitar da yakışmış haa babylonda da görmek isteriz seni. Kumaş pantolon mu o?

Tadımlık


Kafasına barbekü çatalı saplanmasını kendine yediremeyen küçük chihuahua, "Sikerim böyle barbekü partisini lan" diyerek ormana kaçmış. 3 gün sonra bulmuşlar. Çekip çıkarmışlar beyninden. Hiçbir şey olmamış gibi evine, onu seven ailesinin yanına geri dönmüş.

Deli!

Habervaktim adlı ultrasüper haber sitesinde, Ayşe Arman'ın tesettürle gezmesi tozması başlığına yapılmış bir yorum.. Sonlara doğru kendini kaybetmiş yazan kişi.

"Kimse insanların hidayetine engel olmamalı!

Allah'tan başkada kimse hidayet edemez.Peygamberler ve velilerde hidayet için rehberdirler.Ve kimse Allah'ın( cc)vereceği şey hakkında karar veremez.Verirse o kişi sapkın ve azgındır.Kendilerinin büyük olduğunu zanneden çok ahmak tepe taklak gittiğine şahit tarih.Bu bakımdan olaylar ve zaman;insanların mayasının ortaya çıkması için birer imtihan ve dahası ilaçtır.GÖRELİM BAKALIM!ZAMAN VE OLAYLAR NASIL GELİŞECEK DELİ!Biz kimsenin imana doğru meyline TAŞ KOYMAYIZ.ÇÜNKİ,AKILLIYIZ ELHAMDÜLİLLAH.. Bilmem anlatabildik mi??Deli!!!Ne yaptığımızı biliriz inşaAllah!!Delinin ise dini yoktur!VesSelam"

Haberin tamamı için;

Öyle ya da böyle - 1.7.9 / 8.7.9


Bir önceki programa gösterilmeyen ilgiye rağmen öyle ya da böyle programlarını "yüksek kalitede" ulaştırmaya devam ediyorum size. Bu sefer iki program bir arada...
Büyük umutlar ile çekilip tutmamış dizi yapımcısı gibi hissediyorum kendimi. Şimdi "iki bölüm arka arkaya" diye gazlamaya çalışıyorum. Olmadı özet işine gireceğim. O da olmazsa gündüz kuşağında hergüne dönerim. Eninde sonunda olacak. Geri döndürülemeyecek emek ve para yatırdık bu işe. Olmak zorunda. Daha da despotlaşmadan indirin dinleyin programı.
Bakın...olmamış sanatçılar gibi "Kimse umrumda değil. Kendim için yapıyorum. Hatta sevenlere; anlayanlara şaşırıyorum" demecinden bir aşama uzaktayım sadece. Kafam yerinde değil.
İyi günler dilerim herkese.
Öyle ya da böyle - 1.7.9
Öyle ya da böyle - 8.7.9

ps. Playlistler .rar dosyalarının içinde.

Ayar Vermek

ROY100 akıllı olsun !
http://yogsaron.mybrute.com/fight/476439391

Tarifsiz Bir Tutku: E-mail kontrol etmek

"Az önce baktım ama bir daha bakayım" diyenler "o kıza ben mesaj attım, o da her an bana atabilir" diye sayıklayanlar. Korkunç bir hastalığın pençesindesiniz! Amacım sizleri korkutmak değil, bilinçlendirmek. Bilgisayardan çok anlayan bir arkadaşımın dediğine göre sağlıklı bir erkek e-mail'ini günde en fazla altı, sağlıklı bir bayan ise sekiz veya on kere kontrol etmeliymiş. Normali bu yani. Eğer sizlerde benim gibi bilinçsizce e-mail'inizi günde yirmi, belki otuz kere kontrol ediyorsanız birden değil ama yavaş yavaş azaltmaya çalışın. Çünkü size bahsettiğim bilgisayardan iyi anlayan arkadaşımbu konulara gerçekten hakim ve gerektiğinde bilgisayara format atıp bütün sistemi sıfırdan yükleyebiliyor. Bayaa iyi biliyor yani.

Emrah Çağlar, Uykusuz, Sayı 2009/28

Umarım muhattabını bulur...

10 Temmuz 2009

Welcome Hido

Oraya gidecek, buraya gelecek, hata yaptı, kıro, vizyonsuz, vs vs vs.... Onca boş, bilgisiz, ön yargılı ve fütursuz yorumların ardından Hido tercihini yaptı ve Raptors yolunu tuttu. Aldığı para Raptors tarihinin en yüksek 2. miktarı olarak belirtiliyor ve oynadığı oyun ile Hido bunu hakediyor.

Wade'in, Bosh'un telefonla arayıp takıma çağırdığı, Dwight'ın her yerde bas bas gelişimini Hido'ya borçlu olduğunu, takımda kalmasını istediğini söylediği, transferi Nba'de olay haline gelen, belki de Türk spor tarihinin en başarılı spor adamı olan Hido'nun insanı gaza getiren bir videosunu paylaşmayı da üzerime vazife olarak görüyorum.

Welcome Hido

9 Temmuz 2009

bir ret daha...


hiç teşekkür etme nalan hanım, tamam aradığınız her kriteri göstermiyorum ama prezentablım, avrupa yakasında ikamet ediyorum. neyse bişey söylemeyecem; kimin kaybettiğini zaman gösterecek...

Yeah!


Hey Okay'de gördüm. Çok güldüm, nedensiz.

Kendisi Küçük Onur'un şişko versiyonuymuş meğer..


gugıl


Google'ın varlığından haberdar olmadığım 3200 servisinden biri de Google SketchUp adlı program idi. Dünyanın en boş insanı sıfatıyla internet aleminde yaptığım gezintiler sırasında "Google'ın bilmediğiniz seksensekiz servisi", "Google ile gömlek ütülenebileceğini biliyor muydunuz?" vari sayfalarda gezinirken yakaladım bunu da. 3D ev, araba, lunapark veya güneş çizebildiğiniz bu program ile çizdiğiniz cisimleri Google Earth'e bile koyabiliyormuşsunuz.



Her elime aldığım müzik aletiyle "daha dün annemiiiziii" çalmaya çalışan bir insan olarak, skeçap ile de, resimlerini sağa sola serpiştirdiğim şu çalışmaya giriştim, yaklaşık bir saatimi harcadım.

Biraz da ben çizeyim tahteravallisini, kurbağasını, çileğini derseniz de, şuradan edinebilirsiniz bu güzel gugıl servisini.

7 Temmuz 2009

ne diyeceğimi bilemiyorum


o kadar muhteşem bir ikili olmuştuk ki oğlumla anlatamam, her ne kadar sadece telefon özellikleri olsa da benim için sadece bir telefon değildi. daha dün gibi hatırlıyorum kardeşimle teknosaya gidişimizi, orda teknoloji çöplüklerinin arasında bir yıldız gibi parlıyordu basit makinam...teknosa çalışanlarının önerdiği bütün modelleri hiddetle geri çevirip onu seçmiştim. kamerası yoktu, radyosu, mp3ü, oyunu yoktu, wap gprs falan hiç yoktu, ulan kronometresi bile yoktu. kardeşim çok gülmüştü yeğenini ilk gördüğünde; gülme dedim 56ytl dedim hem de garanti belgesi var, neyse o da sonradan çok sevdi yeğenini...teknosadan çıkınca farkettik ki termal ekranı varmış, hava soğuduğunda ekran solarak size haber veriyor siz de önleminizi alıyordunuz. tam tersi de geçerli... bazen ortamdaki fazla enerjiyi çekerek kendini durduk yere şarj etmesi yok mu? beni ne kadar kurtardı bilemezsiniz.en kötü telefon yarışmalarının birincisiydi hep, artık dect model muamelesi görüyordu. canım ya...

ee anlat nasıl oldu bu felaket diye sorarsanız. dün gece su içmeye kalktım. oğlumun saatine baktım: 3 sularıydı. suyumu içtim, buzdolabına bir bardak su koydum, sabah buzgibi bardakta su içecek olmanın verdiği keyifle odama döndüm. yatağa girerken dizimle yatak arasında kalmasın mı oğlum? o an çıkan sesle neler olduğunu tahmin etmek zor olmadı. "hayyyyııırrrrrrr hayyyyııııııırrrrrr, dur diyeydim açayydımmm kollarımıı benimmm yüzüümmdddddddeeeennn" diye bağırmak istedim gördüğüm manzara karşısında.ama şaşırttı beni yine köftehor, ulan bu kadar renkler varmış senin içinde niye göstermedin bugune kadar dedim, sustu. bir ekran kırıldığında bu kadar güzel mi kırılır?

Ne Yaptın Bana Yaz Okulu ?

Zaman zaman değiştirdiğim ama hep hoş sedalı bayanların seslendirdiği alarmımın büyük etkisi vardır sabah kalktığımda küfür etmeyi bırakmamda. Ama bugün çalan melodinin adı ne kadar “Those Sweet Words” olsa da müziğin çalmaya başlayıp Norah’nın söze gireceği o 5 saniyelik aralıkta bunun yalnızca tek günle bitmeyecek, bütün yazımın içine sıçacak bir durum olduğunu kavrayıp hayatımda ettiğim en kötü sabah küfüyle eşlik ettim melodiye; “sikerim böyle hayatın ızdırabını !”... Norah devam etti "What did you say..."

4 Temmuz 2009

Metro Penceresi

Toplu taşımayı pek sevmem. Ukalalık yapmak amacında değilim ama otobüse binmeyeli tahminimce 3-4 yıl oldu. Metro durağının neredeyse evimin altında olması bile bende metro alışkanlığı yaratamadı.

Ama sevmeye çalışıyorum. Sıkış tepiş ayakta yolculuk yapmayı, yapşek yapşek demir kollara tutunmayı, hele de yaz sıcağında terli vücutların sex dışında birbirine yapışmasını sevmeye çalışıyorum.

Ben bu saydıklarımı sevmeye çalışırken yetkililerin ve şartların da bana biraz yardımcı olması gerekir diye de düşünüyorum. Geçen gün bonsai midilli'nin zorlaması ile metroya bindik. Taksime doğru başladığımız yolculuğun daha 20. saniyesinde metro içindeki ortam dayanma sınırlarımı çoktan aştı. O kadar müthiş bir kalabalık ve dayanılmaz bir sıcak vardı ki, insanlar isteseler onlara alnımdan akan ter ile fıskiye fantazisi yaşatabilecek durumdaydım. İşte o anda bonsai midilli ile birşey, bir metro penceresi dikkatimizi çekti. Ortamdaki sıcaklığın, nemin kanıtı olarak o anı ölümsüzleştirdik, ufak da bir süpriz ile. İşte o fotoğraf;

1 Temmuz 2009

Yaşam Formu

Aşağıdaki, Youtube'da 200 küsür bin kez izlenmiş bir video. Videoda gerçekten çok garip bir yaşam formu görünüyor. Ülkemiz gençliğinin kutsal bilgi kaynağı(!) bünyesinde de "north carolina kanalizasyon canavarı" başlığı ile açıldığını görünce dayanamadım.. "eeh bi araştırın lan önce ibneler" dedim. Bu şeyler bryozoa adı verilen, koloni halinde yaşayan canlılarmış. Kaynak da burası.


Bahar Temizliği

Yaz geldi. Bahar çoktan geçti. Ancak bloğumuzda bahar temizliği yöneticilerimizin iyimser ve hoşgörülü tavırları sebebiyle bu zamana kaldı.

Ortada duran boş bardaklar kaldırıldı. Herkes'e hayırlı olsun.

More Than Meets the Eye



Gittim bu filme de. Bu filmi de sevdim. Üçüncüyü çeksinler dördüncüyü çeksinler, onları da severim. Olayım bu. Objektif değilim. Çünkü mevzu Transformers. Çocukluk yıllarımın en büyük olayı. Hasbro üretsin ben alayım şeklinde ilerleyerek dolup taşan bir oyuncak çantasının oluşmasının ana nedenleri. Az vakit harcamadım çizgi filmdeki dönüşüm süresinde elimdeki transformerı dönüştürmeye çalışarak.. Bu nedenlerden dolayı da filmdeki olumsuzlukları göresim gelmiyor; yapamıyorum. Görsem de umursamıyorum. Baştan belirteyim dedim.

İlk filmin sonunda Optimus Prime'ın yaptığı "Gelin olm burası derin değil" çağrısının üzerine bir ikinci filmin geleceğini tahmin etmiştik. İlk filmin sonunda Megatron okyanusun en derin yerine atılmış, Starscream her zamanki gibi kaçıp gitmiş, Autobot'lar en az kayıpla dünyayı kurtarmışlardı. Ve son sahnedeki çağrıdan anlaşılacağı gibi, buradan gitmeyi pek düşünüyor gibi de görünmüyorlardı.

İkinci film, Autobot'larla işbirliğine giren insanların dünyada kalan Decepticon'ları temizlemekte olduğu, başroldeki veledin üniversiteye gittiği, Megan Fox'un motosiklet üzerinde seksi pozlar verdiği bir ortamda başlıyor. Daha sonra Megatron bir şekilde hayata döndürülüyor ve Allspark'tan kalan bir parçayı bulmak üzere Decepticon'lar dünyaya akın ediyor. Bu Decepticon'lar arasında en iddialı olanı da yanlış yola sapmış eski bir Prime olan Fallen.

Burada yan yola sapıp bir sıkıntımı dile getirmek istiyorum. İlk filmde onlarca Transformers metropol ortasında meydan muhaberesi vermiş, dünyalar inlemişken, ikinci film sanki bu olaylar hiç yaşanmamış da bu robot dostlarımız üç beş devlet ve ordu adamından başka kimsenin bilmediği bir mevzuymuş gibi davranılıyor. Zaten bu filmde beni en çok rahatsız eden de bu diğer insanların dünya umrumda değil davranışlarıdır. Yanından 10 metrelik bir robot ingilizce konuşarak geçiyor lan, bi bak kimmiş kimlerdenmiş, ne arar buralarda.. Yok arkadaş, umrunda değil adamın..

Neyse, çeşitli klişeleri görmezden gelinebilirse (sikişen köpekler, dırdırcı anne, umursamaz baba, amerikan ordu teknolojisi vb.) filmin ikinci yarısında meydana gelen "o" savaş ile tüm neşe geri geliyor, en azından bir yere kadar. Ormanda Optimus Prime'ın Megatron ve sanırsam Starscream ve bir diğer Decepticon'a karşı gerçekleştirdiği sokak kavgası filmin zirvesi. Özellikle savaş anlarında ilk filmde yaptıkları gibi amatör kamera çekimi havasından uzak kalmaları, neler döndüğünü daha iyi görmeyi sağlaması açısından iyi olmuş.

Bu filmde bir sürpriz son bekleyen olacağını sanmıyorum ama yine de izleyecek olan varsa burayı okumadan geçebilir. Filmin sonunda Megatron'un efendisi Fallen'ın dünyaya inişi ve Optimus Prime'ın dirilişi ile izleyen herkeste oluşan "anaam mevzu patlayacak" hissi, Optimus'un Fallen ve Megatron'u yaklaşık 47 sn civarında harcamasıyla sönüp gitti.. Bütün filmin beklenen anı, yaşını başını almış bir Autobottan aldığı parçalarla kendini upgrade eden Optimus'un gereğinden fazla güçlü olmasıyla işin tadını kaçırması şeklinde bitti. Tek güzel an "I rise, you fall" cümlesiydi sanırım.

Filmde bolca GM çıkışlı otomobil de sergileniyor. Zencivari iki Autobot koyularak aile tipi iki modeli bile gözümüze sokmayı başarmışlar. Hatta okuduğum bir yazıya göre GM, yeni çıkacak spor otomobillerinin de filmde görünmesini istemiş ve bunun üzerinde yapımcılar götlerinden bir Autobot sallamışlar. Filmde görülen gri (ya da beyaz) spor otomobil kendisi.


Bir nokta da şu: İki sene önce çekilen (renderlanan?) ilk filmi izledikten sonra söylediğim şey "sahnede insan gördüğün vakit gözlerini dinlendirebilirsin, ama dikkat et o insan megan fox olmasın" idi. Bu görüşümü bir bakıma koruyorum, çünkü başrol oyuncusunun ailesini barındıran sahneler gerçekten üzücü.. Ancak bunun yanında Megan Fox'u barındıran sahneler de softcore porno film introsu havasında olmuş. Sürekli bir yakın çekimler, zıplayan göğüsler, şişkin dudaklar gözümüze gözümüze sokulmuş.. Fena göze batıyor bir noktadan sonra.

Yapımcısı yönetmeni, insan formunda bir transformer yaratmış, rezalet holivut klişelerini kullanmış, film Ameeeriiika Ameerika diye bağırıp durmuş olmasına rağmen sevdim ben bu filmi. Belki ben olaya fazla taraflı yaklaşıyor olabilirim ama filmi yerden yere vuran eleştirmen insanlara da sormak isterim nedir bir Transformers filminden beklentileri. Daha iyi olabilir miydi? Tabi ki de olurdu. Ki bence bunun için, filmin 3. dakikasında Optimus Prime ile Bumblebee'nin başroldeki denyonun evinin üstünde halay çekmesi yeterliydi. Megan Fox'u da Fallen'a postalarlardı. Filmin kalanı güzel arabalar ve dövüşen robotlarla sürüp giderdi.. Olmadı, ama yine de güzel oldu.





















Nerdeen nereye be Optimus..

sıkıcı mı.

Uzun zamandan sonra bloğumuza bakıyorum (bunu açık yüreklilikle söylemekle beraber,utanıyorum da..bilgilerinize). Blog da yaza ayak uydurmuş, arka plan değişiklikleri,renk seçimleri vs..AH biz de bi yaza ayak uydurup, efendime söyleyeyim, bir denize girebilseydik, bir sayfiye yerine gidebilseydik. Bunları düşünürken, diğer taraftan yazokulu macerası bunların hepsini delip geçiyor.
Bugün MGK toplantısı oldu, her kanalda her akşam olduğu gibi konuşmacılar, açık oturumlar..hepsinde başka saçma konular (nasıl Türkiye nin ekonomisinde büyük düşüşler olmasına rağmen, açıklığın, işsizliğin bu kadar ilerlemesine rağmen tarşacak bu kadar alakasız konu bulabiliyorlar anlamıyorum.)..Bu akşam bu programlara katılan insanların, yaşamlarının nasıl olabileceğini düşündüm. Çünkü aylardır, bakıyorum da, programlara çıkıp da konuşan insanlar hep aynı. Bunların hep konuşabilmesi için de, söz konusu saçma konular dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor olmaları gerekiyor ki garip olan kısım da burası..Nasıl olur yahuuu? İnsanın tek değişiklik planı, bugün şu kanalda konuşmayayım da şurda konuşayım...Adam senin hiç uğraşmak için can attığın, yapmaktan hoşlandığın bir hobin yok mu..Bu şartlar altında bu sorunun cevabı çok açık, "YOK".
Ne bileyim, şu konsere gitmek, şu sergiye gitmek ya da en basiti evde oturmak..! illa ki de bunu bir eylem olması gerekmiyor tabi. Düzenli olarak, anlattıklarını dinlemeye çalıştım,dinledim de,gerçekten! Ama sonunda bir şeye ulaşamadıklarını gördüm. Ama o kadar çok inanmışlar ki bu yola baş koymuş adamlar. Yatıp kalkıp, deve boyutundaki sorunların yanındaki, pireleri düşünüyorlar, hatta tartışıyorlar. Tepkim, sadece şaşkınlık. Kendimi onlardan üstün görmüyorum, koskoca prof. olmuş, bir yere gelmiş insanlar, eminim ki benden daha fazla bilgiye de sahiptirler. Ama işin acınası kısmı da burası işte, bu insanlar boşuna prof. olup, boşuna bu bilgilerle donatılıyorlar..Sıkıntımı paylaşmak istediğimi belirtir,bu sıkıcı yazıma sizi de ortak ettiğim için özür dilerim..

PATLADI DELGADO

Ahanda olacağı buydu. Ben ve benim gibi düşünenlerin en korktuğu şey oldu. Ben transfer olacak ümidiyle bakarken, adam ameliyat olacak.

Beni neredeyse sadece; "Feneri DELgado" tazahüratı ile sevindiren pasif 10 numara, tam anlamıyla elimizde patladı.

Çağdaş Atan'ı almayı başaran Basel, Delgado'yu da sakatken geri alır mı acaba?

Herkes Yazıyor  © 2009