11 Aralık 2010

kemer'de 6 ay


belki de şöhretli blogumuzun hayranları blogun en güçlü kalemleri trapano ve -2nin asker olmalarıyla birlikte blogun hazin sona yaklaştığını düşünüyorlardır... ama öyle olmayacak, her ne kadar dondurucu antalya soğuğuyla mücadele edecek olsam da "kemer'de 6 ay" yazı dizisiyle sizlerle birlikte olacağım.. dünkü veda gecesinin sonunda 4 güzel haber ile askerliğe ilk adımı attık; ben antalya, -2 ankara, zeligmiyim mersin, tanıdıgım ilk blogger barizzio da bursaya gidiyor.. hani resmen kpssde kopya skandalı gibi yedek subaylık sınavının skandal sonuçları.. birbirimizden eksikleri tamamladığımız zeligmiyim ile 15 dk yerine 20dk kalsaydık sanırım ilk tercihimiz sarıyeri kazanırdık... dün fasılda biraz doğaçlama biraz ezber şiir dinletimden inanılmaz reaksiyonlar aldım, komutana gazinoda çalışma teklifinde bulunacam. dizinin ilk yazısını kendi yazdığım ufak bir şiir ile bitireyim:

antalyada "-2" derecede,
nöbetteyiz bu gece de
aklımız tezkerede
döneceğiz neticede
önce vatan diyeceğiz elbette

6 Aralık 2010

önce vatan

Önce Vatan

Bu toprağa nice canlar verildi,
Haindir ülkemi satan diyorum.
Zalimler ordusu yere serildi,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

Toprağını sürdüm ekini biçtim,
Ekmeğini yedim suyunu içtim,
Asker olmak için sıraya geçtim,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

Bir elimde silah birinde Kur’an,
Geldi diyorlar bak şehitlik sıran,
Babam bile olsa karşımda duran,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

Gözümü kırpar da durursam beri,
Korkar da bir adım atarsam geri,
Kalbime saplayın tüm süngüleri,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

Mehmetçik sınırda nöbet tutuyor,
Bütün sevdikleri rahat yatıyor,
Kalbi vatan vatan diye atıyor,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

Ağlamasın anam ağlamasın yar,
Vatan için ölmek olur mu hiç ar,
Size ahirette şefaatim var,
Önce vatan sonra vatan diyorum.

DİKKAT: BU GÜZEL ŞİİR HENÜZ TANIŞMA FIRSATI BULAMADIĞIM ŞAİR SN. SEDAT KOCABEY'E AİTTİR. BU GÜZEL POSTU DEĞERLİ ŞAİRİMİZİN BU GÜZEL ŞİİRİ İLE SÜSLEMEK İSTEDİM. KENDİSİNDEN İZİNSİZ KULLANDIM UMARIM HOŞGÖRECEKTİR. ŞAİRİN DİĞER ŞİİRLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

her türk asker doğar





24 Kasım 2010

BAYRAM SONRASI, ASKER ÖNCESİ SON KEZ...

Karanlık bir gece

Sessizlik var sadece
Elimde tüfek başımda mihfer
Yanıma yaklaştı güzel bir dilber

Dedim güzel eller havada yaklaş
Parolayı bilmiyorsan hemen uzaklaş
Dedi genç ve güzel bir kızım
En az senin kadar yalnızım
Bırak elindeki tüfegi
Hatırla o eski günleri
Dedim güzel süngüm namus
Namlum ibret
Askerlik biterse şayet
Ne parola sorarım nede işaret




Organizasyon ustası, kolpa asker Suda Balık yine beceremedi... Yarın öğlen/akşam bakarda son kez bi rakı içelim, müstakbel memur da atlasın gece treniyle işi ne aq... Öyle asker şiirleri okuyacam ki, cüveyni gibi herkes anasına msj çekecek, yandaki teyze gibi herkes dehşete düşecek... the gömleği getirmemişim aq.. zaphod be sen saati ve gelecekleri ayarlarsın...

13 Kasım 2010

Bayram Sonrası; Asker Öncesi..

Düzenli bir iş olasılığı. Kafa rahatlığı gibi mazeretleri öne sürerek bir kumar oynadım yine. Askeriyeyi arayıp "beni bir süre daha beklemeyin yiğitler." dedim. Sağolsunlar anlayış gösterdiler.
Gayet şeker gibi insanlar.
Faşist gelenek onları sevmeyenlerin uydurması olsa gerek.

Benim kolpalığım bir yana.. Buradan askere gideceği kesin olarak belli olan -2 ve trapano'ya uğurlar olsun demek istiyorum şimdiden. Ülkemizin batısında, kış nedir bilmeyen topraklar diliyorum kendilerine.

"Uzun Yolun Hikayesi" nicki arkasına sakladığım güzel insan ile ilişkim nedeniyle 2 haftada bir kesinlikle İstanbul semalarında görüldüğümü bilen insanlar vardır aranızda. Buna mukabilen "bayram sonrası; asker öncesi" son bir Peyote buluşması düzenleme arzusundayım.

Trapano'nun da katılımının beklendiği bu buluşma 21 Kasım 2010 Pazar akşamı gerçekleşecek diye ümit ediyorum. ("Bu hafta olmaz." diyecekler varsa 27'sinde kuzenimin nikahı olduğundan benim katılamayacağım alternatif organizasyon düzenleyebilirler.)

Buluşmamızda tüm Herkes Yazıyor moderasyonunu, yazarlarını ve okurlarını görmek istemekteyim.
Herkesin Peyote özlemi ile yanıp tutuştuğunu zaten biliyorum.
Yine de "mazeretlerinizi azaltın" derim şimdiden.

4 Kasım 2010

hay senin


vala canım sıkılıyor, bu vaziyet karşısında intihar bile aklıma geliyor, bayramdan sonra istifa edip askere gidene kadar bu sektöre yönelecem...

3 Kasım 2010

HİPOTEZ


Ortaya atıp kaçıyorum. Yılın herhangi bir gününde, akşam hava karardıktan sonra, herhangi bir şehirdeki herhangi bir apartmana baktığınızda, ışığı yanan daire sayısı(n), apartmandaki toplam daire sayısının(N) "daima" yarısından az ya da en fazla yarısına eşittir.

Racona uyup matematiksel şekilde de ifade edelim;

n<= (1/2) N

Yeteri kadar gözlemle burdan bi teori çıkar bence. Gece etrafınıza daha dikkatli bakın. Dikkatli olun,sağlıcakla kalın.

Not: Fotodaki apartmanın gerçeklikle alakası yoktur.

25 Ekim 2010

Bilemedim

Biri bana bunu açıklasın? Gerçekten, biri bana fakir bir afrika ülkesine gidip etrafta donuyla gezen aşırı zayıf ya da anormal göbekli çocuklarla fotoğraf çektirmenin, üstüne bir de fotoğrafı çektirirken eşekler gibi sırıtmanın nedenini açıklasın.

The Question


Allen Iverson geldi Beşiktaş'a. 1 yılı opsiyonlu 2 yıllık sözleşme imzalıyomuş.

Sorum, bu adamın takımda ne kadar kalacağıdır. Bilen olursa ve şayet bunu o zamana kadar unutmazsak kendisine bir iki bira ısmarlarım. Ki ben "o zamana kadar"lık bi gelecek göremiyorum nedense.

16 Ekim 2010

COMMUNITY BICYCLE WORKSHOP


Dünyanın birçok yerinde ve özellikle ABD'de gerçekleşen süper olay. Şimdi iyi kötü bir bisikletiniz var. Şehir içinde ulaşımı bisikletle yapmayı seviyorsunuz. Fazla teknik bilgi sahibi de değilsiniz ki olmanız da şart değil ama olsa daha iyi olur çünkü sevdiğiniz şey hakkında fazla şey bilmemek ayıp kaçar. Bulunduğunuz şehirde de, hatta mahallenizde böyle müthiş halka açık atölyeler var. Tamamen gönüllüler sayesinde ayakta kalan, masrafların paylaşıldığı organizasyonlar. Buraya gidip bisikletinizin tamirini yapıyorsunuz, daha bilgili kişilerden teknik detaylar öğreniyorsunuz, bisiklet tasarımlarını karşılaştırıyorsunuz, yedek parça temin edebiliyorsunuz hatta bisiklet takasları yapabiliyorsunuz. Ayrıca tüm bunların yanında oraya gelen insanlarla(bunlar aynı mahallede oturup sık sık gördüğünüz ama hiç tanışmadığınız kişiler olabilir) sosyalleşiyor, hatunların bisikletlerine yardım edip gönüllerini kazanıyorsunuz. Türkiye'de böyle birşey var mı diye araştırdım bulamadım. Bence Eskişehir'e çok yakışır böyle bir olay. İnsanlar başlamak için biraraya gelemese bile belediye önayak olabilir. Bu linkte ABD'deki atölyelerden birinin websitesi var. Bu linkte de tüm dünyadaki atölyelerin sıralı tam listesi var. Tabii önce milleti bisiklete alıştırmak lazım. Maraş'ta 1 kişi bile binmiyor lan.

60m2

















(advertorial)
Ekşi Sözlük radyosunun hayatıma kattığı güzel insan Türker, herkesin hayal edip gerçekleştiremediği şeyi yapıp bir canlı performans mekanı/bar'a ortak olmuş.
60 m2 adına sahip bu güzel mekanda sıklıkla jazz sanatçıları performans sergilemekte. Henüz hızı ile baş döndürmeyen bu mekanı biraz olsun itmek isterseniz.. ki isteyin ne olacak ki .. mekanı Benetton'un arasında, sağdan ikinci binada (Mis eczanesi üstü) bulabilirsiniz.
Bu güzide mekana giderek bir çok ünlü insan ile karşılaşabilir "60 m2'yi mesken tutan ünlüler", soft jazz melodileri eşliğinde arkadaşlarınızla sohbet edebilir; dans edebilir; hoşça vakit geçirebilirsiniz.
Artık sahip olduğunuz bu bilgiler ile cadde ortasında alevlenen "Nereye gidilmeli" tartışmalarını söndürmeniz dileğiyle esen kalın efendim.
(advertorial)

8 Ekim 2010

A MİLLİ FUTBOL TAKIMI

Ya o kadar umurumda değil ki artık milli takım, bu kadar olur. O kadar ki bu kadar olur yani. Neyse, rakibin futbol oynamasına engel olmaya çalışan, bunu da başaramayan öyle düz bir takımız resmen. Bazı tespitlerim var ve buraya yazmaya karar verdim ki, gelecekte oğluma “işte baban böyle bir sitede istediğini yazar, çizerdi. Öyle muhteşem bir gücü, hitabeti, insanlar üzerinde etkisi vardı ki millet sıraya geçer taşaklarını yalardı” derken bu yazımı da diğerleri gibi gözüne gözüne sokayım.



Neyse dediğim gibi işte milli takım o kadar umrumda değil ki tespit bile yapmaktan vazgeçtim. Ama iki kelime de etmeden duramıcam;

  1. Bu Nuri Şahin necidir yahu? Nedir mevkisi? Ne iş yapar?
  2. Kaptanı emre olan bu milli takıma daha ne kadar tiksinmeden bakabilicem? ( bunu da millete çirkeflik yapmadığı, küfür etmediği, tüküre tüküre tehdit etmediği bir maç sonrası yazıyorum ki tavrımın netliği ortaya çıksın. )
Daha sorarım da, dedim ya “belim ağrıyor”.


Bu arada kusura bakmayın sevgili blog yazarları ve takipçileri; bu aralar çok sık yurtdışına seyahat ettiğim için yazmaya çok zaman ayıramadım yae. Ama en yakın zamanda bir iphone 4 edinip “şu an Budapeşte’deyim. Hatunları çok cıvırmış, kaleler falan…” diye sizlere YURTDIŞI izlenimlerimi aktarıcam.



Öpüyorum hepinizi. Hastasıyım...

7 Ekim 2010

Aber Warum?



Adam tekerlekli sandalyesiyle asansöre doğru yaklaşır. Kadın bunu görmesine rağmen kapıyı kapar. Adam sinirlenir. Ve harekete geçer...

VE TRAP2010




her sezon yepyeni tasarımıyla karşımıza çıkan trapano ayakkabıları bu sene de şaşırttı, önceden basına sızan aday modellerden tamamen ayrı trapostal* modeliyle aralıkta raflarda... trapano bundan giyecek...
*isim hakkı en iyi izleyicimiz sezin'e aittir.

hatay havaalanı



uçaktaki yolcuların avrupa köylüsü olduğu zamanda bile spider solitaire oynayan pasaport görevlisi, ve bu uluslararası havaalanına iniş yapan manchester united'a sponsor olan thy uçağı...
fotoğrafları çeken trapano ile "çirkin" avrupa köylüsü arasındaki diyaloglar;

avrupa köylüsü - yeah great, send me via bulutut ( ne lan bu emir kipi, hani pliz bi so kaynd, köylü işte, bunlar sabun kullanmaz ha, sadece gülerler)

trapano- olağanüstü trapano mimikleriyle "evet trapano benim, aynı uçağa binebiliriz, ama seninle muhabet edemem "çirkin" köylü" bakışı

avrupa köylüsü- send me via bulutut

trapano- bulutut no working ( "ne kadar çirkinsin lan, iyiki çok çocuk yapmıyosunuz, ögh" bakışlarıyla)

ANADOLU KAPLANLARI

İçime köşe yazarı kaçtı. Durduramadım kendimi. Bir oturuşta yazdım. Biraz siyasi bir yazı oldu. Rahatsızlık verebilir. Gelecek tepkileri göğüslemeye hazırım.Ateşten gömlek giyerek(tamam lan abartma)

Son zamanlarda dikkat ettiniz mi bilmiyorum, Anadolu'da acayip bir girişimci ruh yükseliyor. Herkes Kayseri'li esnaf olmuş neredeyse. Müthiş bir ihracat var. Dünyanın her yerine mal yolluyorlar. Doğal olarak da zenginleşiyorlar. Krizin teğet geçmesinin de en önemli sebeplerinden biri bu. Şimdi bu zenginlerin önemli bir özelliği var, o da muhafazakar olmaları. AKP de onların dilinden çok iyi anladığı için gelişmelerinde büyük rol oynuyor. Kemalist zihniyet de biraz zayıflayınca kendilerini daha rahat hissetmeye başladılar, istikrara kavuştular, o da var tabi. Cemaatin yurtdışı bağlantıları da çok yardımcı oluyor. Hatta çok fazla dindar olmamasına rağmen iş alanını genişletmek için cemaate yakın duranlar var. Cumhuriyetin ilk yıllarında devlet eliyle zenginler oluşturulup burjuva sınıfı yaratılmaya çalışılmıştı. Fakat bir sınıftan bahsedilecekse, asıl burjuva sınıfını oluşturacak olanlar muhafazakar Anadolulu zenginler olacak. Çünkü onların gelişimi aynı rönesans sonrası Avrupa burjuvası gibi doğal seyrinde ilerliyor, zorlama şekilde değil. Bu insanlar hem kendilerine hem de çevrelerine dinamizm getiriyorlar ve Türkiye'nin büyümesini önümüzdeki yıllarda büyük ölçüde onlar üstlenecek. AKP de uzun yıllar iktidarda kalacaktır tabi , çünkü bu ortamı hazırlayan tek parti onlar ve yakın zamanda onların yaptıklarını yapıp üstüne koyabilecek vizyonu gösteren bir parti çıkmadığı sürece %40'lar civarında oy almaya devam edecekler. Tayyip'ten bağımsız güçlü bir omurgaları var. Avrupa birliği konusunda, Kürt arkadaşlar konusunda ortalıktaki partilerden hiçbiri çözüm üretebilecek konumda değil. Her hareketleri doğru olmayabilir, daha sonuca da ulaşmadılar ama adamların olayı belli. Uğraşıyorlar en azından. Dünya çapında üne kavuştular artık. Türkiye'de rakip olabilecek parti zaten yok şu anda. Zaten CHP hala niye yaşıyor anlamış değilim. MHP'nin de 41.yılı kutlu olsun.

Neyse, şimdi bu muhafazakar Anadolu burjuvazisi demişken kendileriyle ilgili bazı meseleler de var tabi. herşey güllük gülistanlık değil. Zaten ne dedik yukarda iş daha bitmedi bitmez de,çözülecek yeni meseleler çıkar mutlaka, yanlışlar da olur ama yol belli, yol güzel, bunun üstüne gidilecek. olay bu. Benim aklıma gelen iki mesele var örneğin. Birincisi, Türkiye'yi montaj sanayii, başka ülkelerin atölyesi olmaktan çıkarıp kendi teknolojisini üretecek konuma getirecek vizyona da sahip olmak gerekiyor. Bunun için de önce bilim yapılması gerekiyor. bilimi kim yapacak? Zeki çocukların birçoğunu cemaat kapmış durumda. Okutuyolar, üniversite bitene kadar yardım ediyorlar falan ama bu çocukları devletin kademelerine yerleştirmeye uğraşmak yerine bilim yapmaya yönlendirseler sonra da muhafazakar girişimcilere entegre etseler ortaya çok daha muazzam bir sonuç çıkabilir. Kendi teknolojimizi satamadığımız sürece büyüme sınırlı kalacaktır. Kendi markamız olsun lan.

Bir diğer konu da muhafazakar zenginler oluşmasına rağmen bir burjuva sınıfından bahsetmenin mümkün olmadığı. İstanbul burjuvazisi de zaten sınıf değil para harcayacak yeni yer arayan bir topluluk, sınıf olabilmesi için kendine has zevkler yaratıp para harcama kültürü geliştirmesi, zevk sahibi olması ve şehir yaşamını yönlendirip değiştirecek güçte olması gerekir. Bir şehri burjuvalar yönetir hatta yönetmelidir. Belediye başkanı bu sınıftan çıkmalı ve kendi sınıfının kültürü doğrultusunda şehri düzenlemelidir. Şehrin "grassroot"u bunlar olmalıdır. Türkiye'de bu sınıf olmadığı için(işçi sınıfı falan da yok gerçi, az biraz memur sınıfı var anca) bundan bahsetmek biraz ütopik oluyor. Başka modeller de nadiren mümkün olabilir, mesela Eskişehir memur şehridir ama öğrenciler vardır ki şehrin "grassroot"u öğrenciler olmuştur. Şehir hayatının şekillenmesinde burjuvaların açığını kapatırlar, çünkü bir altkültürleri vardır ve onların dilinden anlayan bir belediye başkanına sahipler.

Muhafazakar zenginlerin de böyle bir sorunu olabilir çünkü yakından da bildiğim şekilde Anadolu'nun muhafazakar günlük yaşantısı yanlış olmamasına rağmen eksiktir ve özellikle gençler için biraz sıkıcı olabilir. Ellerine de çok para geçince bu parayı harcama kültürü geliştirmeleri, yukarda bahsettiğim gibi buna göre şehir yaşantısına yön vermeleri gerekir. Ancak o zaman bir sınıftan bahsedebiliriz. Somut ekonomik gelişmeyi beşeri düzeye de taşırız böylece. Kayseri,Gaziantep vs. gibi büyük şehirler de birbirine benzemek yerine ayrı ayrı çekim merkezleri haline gelir. Bunun için bir müslüman aydınlanmasına gerek var sanırım ama ben güveniyorum bunu da gerçekleştirebilir bizim anadolu kaplanları.

Lafı bağlamak gerekirse Türkiye'yi uzun süre taşıyacak topluluk muhafazakar Anadolu burjuvazisidir. Bu ortamı yürütecek tek iktidar da AKP'dir. Muhafazakar olmalarına rağmen global anlamda Kemalistlerden çok daha özgürlükçü,hoşgörülü ve vizyon sahibidirler. Aziz Nesin'den alıntılar yapıp kendi gibi düşünmeyenlere hakaret etmemeyi, sportif bir olayda kel alaka bir şekilde "kim olursa olsun" ülkenin başbakanını yuhlamamayı bilirler. Kemalistlerin devlet hakimiyetinin yavaş yavaş kaybolması bile ülkenin geleceğine umutla bakmaya yetiyor. Bir de adam gibi bir muhalefet partisi çıkarsa işler daha da rayına girer.

PS:İsveç'e, kömür efendiyi yerinde tespit etmeye,memleket havası götürmeye gidiyorum. İletmek istedikleriniz varsa söyleyin ileteyim.Ciao

1 Ekim 2010

Yapmicaktın olm

Starbucks'tan fair trade kahve alarak Kolombiyalı kahve üreticilerini kalkındıracağına inanan, afrikada iki tane sıska zenci veledi kucağına alınca yoksulluğun biteceğini sanan isveçliler (i küçük) sözüm size!

Benim ülkenize gelip 2 hafta tatil yapıp evime döneceğime neden inanamadınız lan!!

orospu çocukları!

ibneler!!

30 Eylül 2010

You can ride it if you like




Moskova sokaklarında R1'iyle çılgınca işe giden bir arkadaşın videosu. 4:00 civarlarında köprü trafiğinin moskova versiyonuna girip gazlamasıyla zirve yapıyor.

10 Eylül 2010

Karışık


Hayat cidden çok garip. Tam yurtdışı falan bahsedicektim ama olmadı. Bu yazı tam olarak acıyı anlatan bir yazı değil. Daha çok şaşkınlığı, insanın bildiklerini yaşarken deneyimlemesini anlatan bir yazı. Belki de yazı bile olamayacak.

Ölüm harbiden de ani. Ölen çok yakın arkadaşımın babası. Benim de tanıdığım, bildiğim, sevdiğim bir insan. Ölüm ölenden çok, kalan için acı ve yorucu. Doğruymuş. Neyse konuşmak bile yorucu.

Askere gidecek olan sevgili yazarlar yolunuz açık olsun. Blog eksikliğinizi emin olun hissedicektir. Neyse ilk aşamada bu yolcularımızdan suda balık haricindekilerin yetkileri karışıklıklara sebep olmaması için alınmış ve zaphod'a gerekli yetkiler verilmiştir.

Bu arada o siktiğimin Tuna Kiremitçi çakması yazıyı kim yazdıysa kusura bakmasın onu içimin yağları eriyerek sildim attım. Yazanı da çok ciddi kınıyorum.

7 Eylül 2010

hayır hayır


her ne kadar blog ziyaretçilerinin yüzde 70i pornocu olsa da, onlar porno izlerken " oh yess yess, nooouu" gibi haykırışlarda referandum akıllarına geliyordur. halka malomuş etkili bir blogun önemli bir yazarı olarak, bizim fikirlerimizin okuyucularımızın kararında etkili olacagını düşünüyorm. bir STK olan herkesin yazıyorun trapanosunun oyunun "HAYIR" olacağını açıklıyorum..

6 Eylül 2010

Ay akşamdan ışık mı?

Almanlar beni reddetti pek sevgili herkes yazıyor yazarları ve okuyucuları....zaten önemli olan başvurmaktı.
Sonuç olarak dümeni hemen yüce türk ordusuna kırmak durumunda kaldım.
Kulislerde duyduğum kadarıyla onlar pek reddetmiyorlarmış.
Üstelik yalnız da olmayacağım aldığım duyumlara göre.
-2'yi ve "Büyük Başkan" Trapano'yu da yanıma alıp gidiyorum devre arkadaşı olarak.

Çölde Gezen başkanın da pasif hali göz önüne alınırsa;
Aralık 2010'da blogu kitler gideriz diye düşünüyorum.
Açsak...bize gelişini bile kurtarmaz.
Öyle değil mi Namariel, öylesine, cüveyni, şerbetçi...vb.

Şaka şaka...eskiye dönmüyoruz...Ne bok yerseniz yiyin.
Biz gidiyoruz.

19 Ağustos 2010

Dalga Boyu

Merhabalar,

Tüm zamanların en iyi radyo programı "Öyle Ya Da Böyle" biteli aylar oldu. Bu boşluk kimilerini çok sevindirse de kimilerinizi derinden üzdü. Farkındayım.

Beni tanıyanların çok iyi bileceği gibi.. ben eğer bir olumsuzluğun farkındaysam onu değiştirmeden duramam. Dolayısıyla yepyeni bir radyo programı ile karşınızdayım

Blogumuzun radyosu sahtejapon'un şom ağzının, kem gözlerinin etkisi erken yaşta ölmeseydi.. (Olmuyor.) Kişiselleşmiş programlarımızla efsane işlere imza atabilecektik. Lakin şimdi beni daha önce de koruyup gözeten Sourberry'e muhtaç kaldık. Kendimi defalarca rezil etmeme rağmen sağolsunlar.. onlar da anlayışlı davrandı.

Rumblefish adlı sevdiğim bir dj hanım kızımızla giriştiğimiz "Dalga Boyu" adlı kötü esprilere ve kelime oyunlarına açık olduğunu bildiğimiz programımızla, Çarşamba günleri 21:00 - 22:00 arasında yayında olacağız sourberry.org'ta. Dönüşümlü olarak yayın yapacağımızdan beni dinlemek isteyenler (ilki dündü) 1 Eylül'ü beklemek durumunda. (Podcastler çok yakında buralarda olacak elbette)

Siz sağlıcakla kalın.
Ben sizi bulurum.

18 Ağustos 2010

LAN SUDA ÇAKAL GEL BAKALIM

en önemli bölüm derslerim zayıfsa, XOXte suda balık'ın kalemini kırmakla meşgulumdur diye zayıftır. bugun saat 15.00te kendisini düelloya buraya çağırıyorum...
buarada olum bu oyunu süpersonik iphoneda oynarken rakibim you are trapano, trap dedi, vay anasını dedim, i like your posts dedi kaçtı.. yönetici kimse koysun şunu alt tarafa

edit: alt tarafa koyuldu.

12 Ağustos 2010

RAMAZAN YAZISI


Bir insanın içgüdüsel merakları olmalı. Hayvani dürtüleriyle birşeylere ilgi duyabilmeli. Örneğin, hobim olsun diye düşünüp motorlara ilgi duymamalı, daha küçük yaşlarda motorları ilk gördüğü anda içinde tanımlayamadığı bir coşku hissetmeli. sonra bunun üstüne dindirilemez bir merakla ilgilenmeye devam edip o konuda bilgi küpü olmalı. aynı içgüdüsel durum insanın her hareketine sirayet etmeli. günlük yaşamdaki seçimlerinde uzun uzun düşünmek yerine neyin daha uygun olduğunu sezebilmeli ve buna göre seçim yapmalı. ağzından çıkan cümleler fazla ölçüp biçmeden spontane çıkmalı. beyinle ağız neredeyse senkronize çalışmalı. içgüdülerinin yanı sıra yetiştiği kültürün etkisiyle edindiği gelenek de bu işi kolaylaştırmalı. demek istediğim, insan kendi kendisini manipüle etmemeli. bir dereceye kadar otonom yaşamalı. bunu da dediğim gibi "içgüdüleri" ve "gelenekleri" sayesinde yapmalı.

Tabii ki bu, düşüncenin kalıplaşması demek değil. faşizme kaçacak değiliz. algılarımız her zaman yeniye açık olacak ama yukarıda bahsettiğim yetenek olmadan hayatta kalmak her zaman daha zor olacaktır. zaten faydalanacağımız yenilikler de bizim otonom yönümüzü besleyecektir. yeni girdiler, yaratıcı olduğumuz bir yönümüzü keşfetmemizi sağlayabilir ama bu zorlama olmayacak, içinde varsa olacak. ruhunda birşeylerin kıpırdandığını hissedeceksin. Umut Sarıkaya'nın bi karikatüründe vardı; entel bir kız sevgilisine "bu aralar seri katillerin hayatlarına ilgi duyuyorum" diyordu. gerçekten ilgi duyuyorsa sorun yok ama genelde böyle işler zorlama oluyor bugünlerde.

Bunları düşünürken Nietszche'nin de buna benzer bir konuyu zamanında piyasaya sürdüğünü gördüm. "varoluşsal boşluk" diye isim takmışlar. yukarda insanlarda olması gerektiğini söylediğim özelliklerin kaybolduğundan bahsetmişler. sebep olarak ne sunduklarını bilmiyorum ama benim ileri sürebileceğim bir sebep var.

Eskilerden çok duyardım ilkokul mezunu olmayan adamların nasıl elektrik devreleri yaptığını ya da makine tamir ettiklerini. böyle yetenekli adamlar şimdi de var ama bence azaldı sayıları. hatta iyi eğitimli güruh arasında iyice az. mesele de bu bence. şimdi biraz underground fanzinlerinde yazan veletlerin pratikte geçerliliği olmayan desteksiz teorilerine benzeyecek ama, bence eğitim dediğimiz şey bizim içgüdülerimizi köreltiyor, doğallığımızı yokediyor. hayvansal dürtülerimize müdahale ediyor. gerektiğinde çok yardımını gördüğümüz gelenekleri de önemsiz gösteriyor. bunun iyi yanları da olabilir özellikle cinsellik ve evlilik konularında(töre cinayeti,vuvuzela falan) ama otonomluğu yokettiği için insanın işini zorlaştırıyor. sürekli bir farkındalık hissi, sürekli ince hesaplar. en başta bahsettiğim çocuğun içgüdüsel motor merakını silikleştiriyor. eğitilen çocuk kendine zevk edinirken arkadaşlarına bakmaya (konformizm) ya da kendisine öğretilene bakmaya başlıyor. içinden gelen sesi duyamaz oluyor. kendisine protez bir zevk dünyası oluşturuyor. gerçekten neyi sevdiğini hiçbir zaman bilemeyecek.

Hayırlı Ramazanlar!

6 Ağustos 2010

the big contest


Efsanenin çıkış modeli, yeşil tabanı, leke tutmaz malzemesiyle ve rahatlığıyla kalplerde yer eden trap2008... trapano onu heryerde kullandı... keşke hiç eskimese dediğimiz trap2008... istanbulda yaşıyor...

trap2009, trapano ona godfather II der, radikal bir bir karar alarak çok sevilen yeşil tabanı bembeyaz yaptı, ağır bir görüntü vererek trapano'nun onu herzaman heryerde giymesini sağladılar, trapano takım elbise giyerken bile aklı ondaydı... bağların düğüm sorunu olmasına rağmen talaşlı yollarda çok dayanıklı ancak anne trapanonun "cif"le hijyen saldırısından sonra hafif korozyona uğradı...
2008 yılında basit bir dizayn çalışması ile başlayan bir moda klasiği haline gelen, her yıl yeni modelin piyasaya çıkacağı günün gecesinde kuyruklar oluşan trapano ayakkabılarının trap2010 modeli için adaylar belli oldu... trapanonun hangi modeli seçeceği ise merak konusu...
nedir bu markacılık, yazı olmasa piyasa araştırması yapılmadan trap2010 olurdu...
tamam yeşili severiz de o ipler ne!! alınırsa erişen kundura'dan alınır siyah ipler
nike iddialı geliyor, kaybettikeri ünvanı geri almak istedikleri belli
gri tonu kirlenmeye karşı iyi de, olmaz olmaz...



bu ne lan, konuyu anlamamışsınız, o metal timsah şey değil elime değsin ayağımda olması bile irkilmeme yeter..

2 Ağustos 2010

BOZCAADA


"Yıllık izin" kavramının neden insanlar için bu denli önemli olduğunu, " 1 yıl boyunca bu bir hafta için çalışıyoruz arkadaşım!!!!" ağlamalarının "arkadaşımmm" kelimesinin iğrençliği dışında ne kadar doğru olduğunu anlıyorum dostlarım.

Özellikle üstlendiğim yeni sorumluluklarım sebebiyle mesailerle ve stressle geçen izin öncesindeki son 1 haftamın sonunda kendimi bıraktım Bozcaada'nın efil efil esen rüzgarına. Denizi serin ve güneşi bilinçsiz bir şekilde sahilde uyuya kalanları acı içinde bırakmak için fazlasıyla yeterli. Daha ilk günden bacaklarımı elime alıverdim, malak gibi sahilde uyuya kalınca. Gece epey bir zorluydu. Sürmediğim merhem kalmadı ancak yok, kurtaramadım bacaklarımı.

Tatilin geri kalanında kitap okuyup, internette takılıp, deniz güneş ikilisini şarapla besleyip sakin 3-4 gün geçirmeyi planlıyorum. Ve şu an, normalde olduğumun çok dışında, kendimi böyle pek bir entel hissediyorum. "Kitabım, netbook'um ve ben yea" diyecek kadar kendimden geçersem, Suda Balık'a sesleniyorum; kır ağzımı yüzümü.

Hepinizi öpüyorum. Kendinize dikkat edin. Bol bol şarap için.

Ha bir de halen daha bel çantası modasını devam ettirmeye çalışanlara, en az kemere cep telefonu kılıfı takanlara duyduğum kadar saygı duyuyorum.

24 Temmuz 2010

ulan

bünyemdeki potansiyel sayesinde SM'da önce satış elemanı, sonra hem satışcı hem satın almacı oldum. son olarak diğer görevlerimi bırakmadan her insanla konuşabilme ve dinleyebilme özelliklerimin üst düzey olduğunu söyleyen yönetim kurulu personel müdürlüğüne getirdiler. Bu sebeplerden dolayı bloga uzunca bi süre post giremedim. ama dün birebir karşılaştıgım olay beni bu posta mecbur bıraktı.dün

asistanım ö.k isimli çalışanın benimle görüşmek istediğini ve ilginç şeyler konuştuğunu söyledi. iyi hadi bakalım dedik(görüşmeden önce günlük performansına baktım adam gayet iyi).

-gel ö. anlat bakalım
-trapano bey şimdi ben böyle iyiyim, böyle sevdim işi, çok keyifli, ögrendim de...
- evet evet
-işte gece vardiyasında işimi bozmaya çalışıyorlar, makinenin ayarını bozuyorlar ki parça yetiştirmeyeyim diye, mola vermiyorum bağırıyorlar...
- yapma yav merak etme hallederiz bozma devam et aslansın, koçsun, sen hep kazanacaksın falan filan
-yalnız ben bişey söylücem ben iş buldum parası çok güvenlikçi olacam bugun son günüm. bunları size iyilik olsun diye söyledim.
- tamam çık git!

ulan bunlarla uğraşacak adammıydım ben, zaphoda tahammül edemiyordum bide... gerçi zaphodun dün topluklarını ögrendim suda balıktan ahah mal simit sarayı deseydin bari...

10 Temmuz 2010

Will you do me a kindness?



Küfretmekten reklam filmini tamamlayamayan, tamamlayamadıkça da iyice kendini kaybeden bir karavan satıcısının reklamı. Adamın filmi bile çekilmiş. O da şurada.

19 Haziran 2010

DENNIS ROMMEDAHL


Yıllardır sadece benim, Çölde Gezen'in, Suda Balık'ın ve Turgay Şeren'in değerini bildiği underrated kült oyuncu Dennis Rommedahl bu gece Kamerun'a golünü yazmış, asistini yapmış ve Vikingleri galibiyete taşımıştır. Kendisini tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.

PS:Biriniz Turgay Şeren'e haber versin.

ANLIK


Geçen günler içinde sadece avukat olmak değil, başka şeyler de var hayatımda değişen. Ben zannediyordum ki arkadaş edindim, büyüttüm, bu güne getirdim. Meğer böyle olmuyormuş bu işler, buradan hazin bir öykü anlatmayacağım, biz büyüdük ve kirlenmedi dünya. Dün saçını çekiştirip birbirinin ayağına bastığın yaşı büyünce daha başka şeyler de yapabiliyormuş. O gün çocukluk olanlar, büyüyünce önemli oluveriyormuş. Unutmayı unutuyormuş insan büyüdükçe. Gözü gördükçe, karnı daralıyormuş. İyilik kalıcı değil, uçucuymuş. Gözbebeğin gözünden yuvarlanıp gidiyormuş da dönüp bakmıyormuşsun bile meğer. Hayat işte tam da böyle akıp gidiyormuş. Affedemiyormuş, kirleniyormuşsun meğer. Kinci insanın tekiymişim meğer. Çok mu yazık. Biraz ağır sadece. Rahatladım mı, yok.

18 Haziran 2010

Mmm.. Köprü?


Hong Kong Çin'e verilmeden önce İngilizlerin kontrolünde olduğundan, Hong Kong'ta da yollar İngiltere'de olduğu gibi soldan akıyor. Lakin Çin'de direksiyon olması gereken yerde, solda. Bu farklılığın yarattığı sıkıntıyı gidermek isteyen mimar - mühendis takımı da estetik bir çözüme gitmiş ve bu köprüyü inşa etmiş. Köprü sayesinde araçların hiçbir çaba sarfetmeden bulundukları ülkeye uygun olan yönde ilerlemesi sağlanmış. Pek şık.

17 Haziran 2010

B

Blog fikri kafamda, zaten bir şekilde ayrı olan ve muhtemelen giderek ayrılacak olan bizlere ortak bir platform oluşturması amacıyla şekillendi.

Bu ayrılığın sonucu anlık haberlerden yoksunluk şeklinde oluyor benim için. Belki şu an çok net görülmüyor bu ama bu anlık haberlerin belgelenmesini önemli görüyorum.

Düşünüyorum...Blogumuzun "eski" yıldız ismi Çölde Gezen çok kral ar-geci olmuş...Duyan bilen var mı?
Midilli'miz artık resmen avukat.
Berthelemy İtalya'da okuyor.
Trapano ise kahvaltı yapmaya İtalya'ya gidiyor.
Kömür'ümüz İsveç yolcusu.
Yeni işsizlerimizden Zaphod bir gün içerisinde birkaç işte çalışabiliyor. Bu ordunun bir diğer neferi -2 ise bir günde birkaç şehir gezebiliyor
Cüveyni askere gidip geldi bile(Yuh!)....vesaire vesaire.

Bunlar benim blogta görmek istediğim şeyler ama o yapı oluşmadı bir türlü.
Belki oluşur diye ben başlatmak istiyorum:
Yukarıda gördüğünüz harf benim bitmek bilmeyen lisans öğretimimde aldığım son not karşılığıdır.
Hepinize geçmiş...Vatana millete hayırlı olsun.

Berlin vs. Milano (vs. 80 Güzide ilimiz.)

"Dear Mr. Balık,
Your application for the Master of Science Program in Polymer Science for the winter semester of 2010/2011 has arrived.
As soon as we have made a decision we will inform you per e-mail."
yazmış elin Alman'ı dakikasında.
Bir cevap maili atmaya üşenen kıro İtalyan'lara lanet okudum bir kez daha.
İki ülkenin de faşist mazisi olması şaşırtıcı. Düşünmek lazım üzerine.

Diğer taraftan bu eski faşistler de beni almazsa aralık'ta askere gidiyor olmama ne demeli.
Aralarında mutlak bir bağıntı olmalı...(Sert mi oldu?)

Car Pornography


Pek sevdiğim Mercedes SLS'in AMG GT3 modelini yapmışlar. Arkasına da uçak kanadı koymuşlar.

Jantların 206 GTI'dan alınma gibi durmasının dışında, hayran kaldım.

MINI vs PORSCHE


Mini'nin CEO'su durup dururken delirmiş. Porsche 911'i alır bizim velet demiş. Gitmiş üstte gördüğünüz ilanı tam sayfa olarak NY Times'a vermiş.
Şirketler arası atışma işi Amerikan reklam sektöründe en sevdiğim şey. Türkiye'de de serbest olmalı. Video atışması ve cevap metinleri şu şekilde:



Porsche'yi ezelden beri severim zaten...Cevaplarına ise taptım. Günümüzde biraz yalan artık ama...yine de etkiliyor.

Dear Jim,

Imagine our surprise to discover our former employee, now the head of Mini, has challenged us to a head-to-head race. As you surely know, Porsche has a long history of racing success, with more than 28,000 wins over the last 60 years. In our early days, we pitted ourselves against the giants, so we’ve been in your shoes.

But as you also know, Porsche doesn’t race for fame, stunts or publicity. We race to challenge ourselves; we race to push sports car technology; we race to translate every win on the track to our cars on the road. If you need a reminder of our intent, please take a look at this short video:


While your challenge seems like a fun and lighthearted campaign, we’ll stick to racing the way we have over the decades. We welcome you at Sebring, Le Mans, Daytona or any other sanctioned race where there is more at stake than T-shirts and valet parking spaces. We also invite you to any of the thousands of tracks around the world where Porsche owners compete each weekend.

Good luck with your race at Road Atlanta on June 21; we hope you enjoy the day.

Sincerely,

Detlev Von Platen President and CEO, Porsche Cars North America

Mini ise hala utanmadan bastırıyor. 21 Haziran 2010 demişler. Merakla bekliyorum.



15 Haziran 2010

Kaçaymış??

Okuyamadım lan.

Edit: kendi sitesinde okunmuyordu, buraya koyunca görebildim. jpeg kaydetmek mi buna neden oldu, noldu?

10 Haziran 2010

Derdini anlatabilecek kadar ingilizce bilmemek



Ek bilgi: Bu olay Survivor'da yaşanmış. Gözüne bir türlü isim bulamayan kız sevinirken mi ne gözüne bir şey kaçmış. "Happy happy happy..." derken o olayı anlatıyor işte.

9 Haziran 2010

kedili oyun

http://www.gamedesign.jp/flash/chatnoir/chatnoir.swf

eğlenceli flash oyunu. kediyi içerde tutmanız gerekiyor. go severler kaçırmasın derim. onlar kim olduklarını biliyor. Aylar sonra bu postla geldim helal olsun bana. Son postuma benzer bi ruh halindeyim.

3 Haziran 2010

Herkes Derken?


Pek değerli yazarlar, muhterem izleyiciler ve Google aptalları,


Yıllardır beklediğiniz geyik fırsatını ayağınıza kadar getirmiş bulunmaktayım.
Sizlere yepyeni blog radyomuz "Herkes Derken?"i sunmaktan gurur ve şeref duyarım.
Zira muhterem insan Trapano ile internet özgürlüğünü sömürmek adına kurduğumuz bu blogta, yeni radyomuzun büyük amaçlara hizmet edeceğini düşünmekteyim.

Blog sayfamızın sağ tarafında gagdet'ını görebiliceğiniz radyomuzu direkt web üzerinden veya winamp (Tavsiye edilir) ile dinlemeniz mümkün. Elbette ki herşey toz pembe değil.. Yepyeni radyomuzda yayın akışı, flash desteği, program ve dj olmadığından şu anda çok hiper bir şey değilmiş gibi gelebilir size...ama bu olmayacağı anlamına gelmemeli. Google Takvim tabanlı bir haberleşme ağı düşünüyorum ilk aşamada. Önerilere açığım elbette.

Dj alımı o kadar açık ki...inanamayabilirsiniz.

En kötü durur kenarda..

Edit: ohoooy.. İlk dj'imiz Trapano oldu... Kendisi Cumartesi Gece saat 23:00'te "Arabian Nights" programı ile bizlerle olacak.

Edit 2: O da ne... İkinci dj'imiz Çölde gezen... Zat-ı âlileri yine cumartesi gecesi 01:00 - 05:00 arası tek kişilik tartışma programı "paranoid android" ile bizlerle olacak.

Edit 3: Yüzlerce insanın kabusu, birkaç insan için hayatın anlamı olan "Öyle ya da Böyle"'nin yayın hayatına dönmemesi için neden bulamıyorum...hehe... (Sıfır kişiye yayın önemli bir neden olabilir.)

26 Mayıs 2010

Gelinim

Noldu lan bu insanlara?

Oldu Olacak


Ben de "Biavuclimonkolonyasi.com" açayım bari. Sıcaktan bunalan verir siparişini, gidip sıkarım eyüp sabri tunceri ellerine avuçlarına. Hem de sadece 3.50 TL karşılığında!!

Meyve doğramaya üşenenler böyle buyursun.

23 Mayıs 2010

1

Hiçbirimizden NBA istatistikçisi çıkmazmış.
Blogumuzun "hiper resmi" açılış tarihi olan 8 Mayıs'ta kim bilir hangi naneyi yiyorduk. (Halbuki gerçekler çok başkaydı.)
Pek yazık...ama geç değil.

Geçtiğini fark edemediğimiz bu yıl oldukça eğlenceli ve zordu blog için.. Zira bu yılda her tepkiyi layığıyla uçlara çekmeyi başardık. İnternet aleminin bize sağladığı bu özgürlüğü sonuna kadar sömürdük. Bağlarımızı ve bağışıklılık sistemimizi güçlendirdik. 12 yazar (Bunun usulü nedir?? Kendimi saymalı mıyım?), 6 izleyici ve bizi kenardan "anonim" izleyen tüm gönül dostlarına sonsuz teşekkürleri bir borç biliyorum bunun için.
(Bundan sonrası daha kolay olacaktır diye düşünüyorum.)

Bir daha unutmamak için yazdım bu postu...
Son söz olarak varsayımsal takvimler, bitmeyen döngüler, nice mutlu seneler diliyorum herkese.
(Herkes karalasın bir şeyler.)

22 Mayıs 2010

The Annoying Orange

Zeka gerektiren hiçbir şeye yokum şu aralar. Film izlemeye niyetlendiğimde tek dileğim "kastırmasın yeter" oluyor.

"Kadının biri limanda gezerken hamile kalmış, neden?
Kaptanın takası gelmiş."
gibi bir espiriye bile saatlerce gülebilirdim ama ilk ben yaptım.
Neyse sonuç olarak şu video hiç kastırmadan güldürdü beni. Beğenenler başlığı youtube'a yazıp arayabilirler 9-10 tane daha mevcut bunlardan. bazıları hiç güldürmedi (belki de çok zekice hazırlanmışlardı).

16 Mayıs 2010

ahahahahahahah !!!!

aahahahahahahhahahahahahahaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah...

gelini de vururlar



skylife dergisinde "istanbulun rengi erguvan" başlıklı yazının fotoğraf çekiminde yer almıştı, kutlamak için yıkanıp bebek semalarında zafer turuna çıkmıştı kızım, ama nerden bilsin amerikan zırhlı x5in ağzını burnunu dağıtacağını... duvağı elimde, zor yetiştirdik hastaneye durumu iyi, çenesini yerine oturtacaklar...

13 Mayıs 2010


Futbolla ilgili bir post da benden olsun, eksik mi kalacağım, bir evde, bir gece, bir televizyonun karşısında, biri koltukta, biri her an kalkacak gibi, dakika dakika, saniye saniye;

Sudabalık : Olsun ya vursan geri dönüşü daha iyi olurdu gerideydim çünkü
Sudabalık : sorun değil çok pozitiviz
Çöldegezen : Aman abi aman abi
Sudabalık : Bi adam eksiltirsem feci kardır gol gelir dedim
Çöldegezen : Olur olur. Olsun maçın ilk tehlikeli atağı bizden
Sudabalık : sorun olmasın da abluka altına alındık gol yeriz
Sudabalık : tamam
Çöldegezen : gidin len
Sudabalık : sendeee
Çöldegezen : ahh yetiştiremedim üstüme çekeyim biraz dedim
Çöldegezen : ben çok tırstım orda benim bileeeme vurdu ama
Sudabalık : hissettim
Çöldegezen : hee sen kaymışın, İçeri geç
Sudabalık : Hayıııırr yatma yatma yatma! Futbolun adaleti yokk hep böyle bu çelsi!
Çöldegezen :anam anaaaamm topla abi topla topla
Sudabalık :Attı beea attı ve bitirdi maçı hey yavrum heeyyy
Çöldegezen : Arkamda interli köpeklerrr
Sudabalık : Gol bu gol be!!! deplasmanda gol yermişiz, hep basın yazdı bunları!
Sudabalık : Sağda solda konuşuyorlarmış hakkımızda
Sudabalık : Çok fazlayız ya biz!

izinsiz mizinsiz oldu ama, ne yapalım artık...

Herkes Yazıyor  © 2009