30 Haziran 2009

Amateur vs Pro


Gururumuz Hidayet, Orlando'nun 4 yıllık, 36 milyon dolarlık teklifini reddederek bence büyük bir hata yaptı.

4 sene şampiyonluğu sürklase edebilir; bir NBA efsanesi haline gelebilirdi. "Ama abi onun da geçindirmesi; düşünmesi gereken bir ailesi var" diyerek Latrell Sprewell rüzgarı estirecekler nefeslerini boşa tüketmesin. Ben hala amatör düşünüyorum. Bakın Karl Malone'a, adamın NBA'de almadığı ünvan yokken yüzüksüz bitirdi kariyerini..hem de ziyan bir kontrata imza atarak kendini küçük düşürmeyi bile göze aldı Lakers'ta.

Yazık...Çok yazık...Beklenenden yüksek bir teklifti. Umarım geriye baktığında pişman olacağı bir karar daha vermez ve Portland'a gider.

27 Haziran 2009

hocalara mail atma dersleri#1


iyi günler kubilay hocam;hocam fizik1 dersini(gr49) sizden aldım.hocam vize notlarım 18 32.Finalim de iyi sayılır. derslere gelemedim çünkü 2.öğretim grubuydu ve ders programıma uymuyordu.hocam sizden ricam beni bu dersten geçirirseniz cok minnettar olurum.zaten artık 3.sınıf olacagım.ve bu yaz zorunlu stajım var ve ilerde mesleğime bana da katkıda bulunacak prestijli bir metal şirketinde staj ayarlayabildim. eğer fizik1den kalırsam bu dersi yaz okulunda vermek zorundayım ve doğal olarak bu staj hakkını da kaybedeceğim.iyi günler iyi çalışmalar


04054043 sezer matkap


hocaya ismiyle hitap : kubilay evet benim kubilay hoca benim. adamın güveni artar psikolojik olarak, doğal olarak size ısınır.


finalim de iyi sayılır : evet vize notlarım düşük ama bu cümleyle durumu inkar edip "o kadar da düşük değil" düşüncesini karşı tarafa dikte etmiş oluruz.


minnettar olurum : yuh! gençliğime verin hayatımda kimseye minnettar olmam.


artık 3.sınıf olacagım : yeni bir dönem başlıyor, lise1in sonunda bana artık lise de bitti sayılır dendiğinde etkili olmuştu:) kubiyi de etkilemiş olacakki okulu bitirmeye yaklaştığımı hissetmiş.


prestijli metal şirketi : selim makina :) bu benim eksiğim değil, okulun eksiği ulan biraz bölüm dersi verilir de bizde böyle mal mal laflar etmeyiz. termodinamik şirketimi diyecem ulan!


iyi günler iyi çalışmalar : bu son da adama sen yaz kış meşgul, çalışan, yogun, mühim bir insansın 4 ay yaz tatilin yok, kuantum çalışmaların var gazı vererek maili sonladırıyosun.


SONUÇ : hocayı hiç görmeden, derse hiç girmeden, fizik1den geçtim ama yaz okulunda fizik2 aldım, yine de teşekkürler profesör

pick a pair


ben ile suda balık'ın, zaphod'a sürekli söylediğimiz, öğretmeye çalıştığımız hiç biyerde yazılı olmamasına rağmen uygulanan " bir bira diye bişey yoktur, 2bira vardır" kuralına internette amaçsızca gezinirken rastladım. hem zaphod tamamen inanır bize, hem bilmeyenler öğrenmiş olur...
bu arada fotodaki abi yakın zamanda ölmüş bilinmeyen bir sebepten dolayı.

Öyle ya da böyle - 17.6.9

Her çarşamba 21:00'de yayınlanan seçenek yanılsamalı despot radyo programı "öyle ya da böyle" siz gelmiyorsunuz diye sizin ayağınıza geldi. Hem de 192 kbps kalitesinde.

Rapidshare Collector's Account alarak aşmaya çalıştığım 10 download barajının sınırlarını bilmediğimden; sadece sınırlı sayıda insanın sahip olabileceği bu müthiş programın linkinin çalışması için yazarsanız yazmanız; okuyucuysanız izlemeniz gerektiğini dikkat çekmeyi kendime görev bilirim.

Öyle Ya Da Böyle / 17 Haziran 2009


En taze, 17 Haziran 2009 tarihli programın playlisti şu şekilde:

Led Zeppelin - Black Dog
Janis Joplin - Try (Just A Little Bit Harder)
Nouvelle Vague - Master & Servant
The Sunday Drivers - Paranoid
Pavement - Shady Lane
Bonnie 'Prince' Billy - My Life
Mist - Heart Surgery
Stina Nordenstam - Parliament Square
Nekropsi - Ebo
ZEN - Bu Dünya Benim Dünyam
Gravenhurst - Down River
Replikas - Zift

LOKAL UYARI!!!
Lüften taşınabilir müzik çalarınızı kullanırken kaldırımı terketmeyiniz. Kaldırımı kullanmanın imkansız olduğu durumlarda ise her 15 saniyede bir başınızı 135 derece sağa veya sola çevirerek arkanızı kontrol ediniz. Kontrol işleminin bittiğine kanaat getirdiğinizde; başınızı çabuk ancak telaşlanmadan; daha önce çevirdiğiniz yönün tersi istikamette yine 135 derece çevirerek "düzgün" diye tanımlanan konuma getirmeyi unutmayınız. Bu sayede halk tabiri ile "ön"ünüzü de verimli şekilde kullanarak nahoş durumların oluşmasını engelleyebilirsiniz.

Kurallara uygun, tehlikesiz ve keyifli dinlemeler herkesin hakkı diyorum son söz olarak. Programı beğenmeyenler içinse alternatif sunmam beklenmemeli.

26 Haziran 2009

HATIRA ORMANI

Ihlamurlar Altında dizisinin Fulya'da ki şatomu kasıp kavurduğu üniversite yıllarıydı. Çok sevdiğim, alkol bağımlısı bir dostum ile her cuma elimizde tombul efeslerimiz ile izlerdik dizimizi. İşte o zamanlarda aklıma düşmüştü bıyık bırakmak. Alkolün ve dizinin de etkisi ile en büyük fantaaazilerimden biri; bıyıklı, kaşe kabanlı bir şekilde, kiraladığım cipim ile yıldız tekniğe girmek ve tonozun önüne parketmek olmuştu.

Kaşe kaban tamamdı, cip de bir şekilde kiralanırdı. Okulun içine girip tonozun önüne park etmeyi ise sorun edemeyecek kadar büyük bir engel vardı önümde. BIYIK. Vücuduma kıl konusunda oldukça bonkör davranan yaradan, kafa bölgesine aynı hassasiyeti göstermemişti. Kellik dışında bir de bıyık sorunu ortaya çıkmıştı. Belli başlı bıyık tiplerini değerlendirmeye başlamıştım;


Ihlamurlar altında orjinal bıyığı. Müthiş, müthiş, müthiş. Ancak bu bıyığı bırakmam altyapı sorunlarından ötürü imkansızdı.





Solcu bıyığı. Harika ama bunun için de gerekli altyapı mevcut değildi.







Bi siktir git.





Hiçbir bıyık tipi olmayınca bu büyük projeyi rafa kaldırmıştım. Ama bıyık bırakmak içimde ukte olarak kalmıştı. Taaki 23 Haziran'a kadar. Amaçsızlığımın resmi olarak onaylandığı salı günü aynaya bakıp "Neden olmasın?" dedim kendi kendime. Neden olmasın?

Ve bıraktım bıyığı. Yeni baba olmuş toy bir delikanlı gibi görünsem de bıraktım. Bu tipe çok da fazla dayanabileceğimi sanmıyorum ama hadi hayırlısı.

BOMBALAR ART ARDA

Bazıları sezon bitince Nba ile ilgili yazılar bitti sanmış ve rahatlamışlardı. Kusura bakmayın, heyecan bir şekilde devam ediyor. Tıpkı futboldaki transfer sezonu gibi.

Daha Shaq'ın Lebron'un yancısı ve ona şampiyonluk kazandırma konusundaki en büyük yardımcısı olarak Cavs'a takası tartışılırken gecenin bombası ise Orlando'ya düştü. Nba draftlarına saatler kala Orlando ile New Jersey arasında önemli bir takas gerçekleşti.

Orlando Rafer Alston - Tony Battie - Courtney Lee karşılığında, Nets'den Vince Carter ve Ryan Anderson'ı takas etti.

Rafer Alston'ın gidişi Orlando açısından ne kadar olumlu bir haber olsa da çaylak Lee'nin bu sezon gösterdiği performansa rağmen takımdan ayrılması dikkat çekici. Orlando'da kuzeni T-Mac'den sonra forma giyecek olan Carter ise eskisi gibi potaya yüklenemese de, hepimizi büyüleyen o akıl almaz smaçlarını o kadar sık vuramasa da halen daha çok önemli bir yıldız.

Bu takasın sunucu ne olur? Eğer Orlando Hidayet'i takımda kalmaya ikna edebilirse bana göre Cavs'a rağmen Doğu Konferansı'nın favorisi haline gelir. Ancak oldukça ağır bir lüks vergisi ödemek zorunda kalırlar.

Hidayet açısından ise bu takas Orlando'da kalmasını zora sokmuş gibi görünüyor olsa da Carter'ın varlığı bir bakıma Magic'in elinde Hidayet'i ikna etme açısından koz olarak da görülebilir. Ancak Portland'ın gün geçtikçe artan Hidayet isteği de unutulmamalı.

Bu takasın Orlando ve Hidayet üzerindeki etkilerini ilerleyen günlerde birlikte göreceğiz.

Hayırlısı diyelim!

XY DÜZLEMİ


Doğru git, sağa dön, dört yoldan aşağı doğru ilerle...

Aşağı derken?

Kime göre aşağı; bana göre aşağı doğru demek; yokuş yukarı olmamakla birlikte biraz da yokuş aşağı demek.

Dört yola geldiğimde bir düzlemin tam orjinindeydim; x mi y mi belirsizliği güneşle birlikte beynimi bulandırıyordu.

Yurdum insanının Karadeniz’i yukarı, Akdeniz’i aşağı zannetmesi gibi, eğitim dönemimin hiçbir aşamasında kuzeyi, güneyi kabullenen kimse de görmedim. Paralel/meridyen olarak yer tespiti istediğimden değil ama “aşağıya doğru” da denmez ki dümdüz yerde... Sana göre mi aşağı, bana göre mi? Kim belirliyor bunu? Bir de şu klima meselesi var, soğuk iklimde doğan beynimin algılayamadığı birşey daha;

Şimdiii güneş şekli olunca, sizi ısıtır mı demek istiyor yoksa, sıcak hava da bunu mu kullanın demek istiyor? Kime göre kar, kime göre güneş? Şu kar, bu güneş, bu bilinmeyenler...

“Herkes” nasıl karmaşalar yaşıyor ki?

Bir de erkek egemen bir blogda sporsuz bir yazının belirsizliği var tabi... Bir ara da yalnızlıkla ilgili yazma planım var.

-Bitti-

Ama sanki daha devamı varmış gibi...

25 Haziran 2009

bira iç formda kal


beni bilmezsiniz, bazen duygularımı kağıda dökerim kah makale kah şiir... dün yaşadığım olay üzerine elim yine gitti kalemime...
Farkında değilsin; belki unuttun
Oyum birdir; herkes bilir
Rızam olmadan oynanmış yazımla
Mani olamadım; vapurdaydım
Sana benden son uyarı
Umurunda olmasın bu kadar insan
Zaphod dostum; hepsi geçici inan...

24 Haziran 2009

İşte Adalet !!!

Yazmayacaktım ama dayanamadım.

Ne güzel oldu. Fb Ülker, final maçında çıkan olaylardan ötürü 5 maç seyircisiz oynama ve 40 bin lira ceza aldı. Herşey kapandı. Aslında ortaya çıkan bence şu oldu:

3 büyükler haricindeki takımların, örneğin Efes Pilsen'in taraftarları rahat rahat sahaya atlayıp rakip oyunculardan herhangi birini tartaklayabilir, burnunu kırabilir vs. Nasıl olsa bu saldırgan taraftar daha sonra serbest bırakılıyor. Ve yine nasıl olsa Efes'in taraftarı yok, seyircisiz oynasa ne yazar !!!

Değil mi?

23 Haziran 2009

GTR

Bilgisyarınızda oyun oynamanızı suç olarak nitelendiren ancak iki gün sonra gelip "Berkelerin ofiste playstation var süper bişey ya.. bi araba yarışı oynadık uff" diyen hanımefendilere selamımı çakarak yazıya giriş yapmayı uygun gördüm.. Neden mi? Çünkü, yakın geçmişte, o konsoldaki araba yarışlarının çoğuna bin basan (seviye düşüşte) ve sadece biz ezilmişlerin platformunda mevcut olan bir yarış simülasyonu keşfettim ve gün, bunu kutlama günüdür..

Hayatımın hatırı sayılır miktarda saatlerini, bir kısmı ps'de bir kısmı pc'de emülasyon yardımıyla olmak üzere, Gran Turismo 1 ve 2'ye harcamış bir insanımdır. 2,5 saat boyunca aynı pistte kıçından alevler çıkarmayan standart bir yarış otomobiliyle dönüp durmak bana zevk verir. Aynı şekilde virajlara fren yapmadan girebildiğim oyunların da haklarında kötü konuşur, cd kaplarına kusarım. Bir konsol sahibi olmayışım ve pc'de üstteki kriterlerimi karşılayan bir oyun bulamayışım nedeniyle uzun yıllardır oyun piyasasıyla ilişkimi Pes serisine indirgemiştim.

Pes'te trapano'yu, sahtejaponu ve sudabalık'ı (cüveyni'yle hiç birebir maç yapmadığımı şu an farkettim) tokatlamakla geçen güzel ama biraz rutin sürenin sonunda bir tesadüf eseri beni özüme, yarış simülasyonlarına döndüren oyunu buldum.. GTR 2



Artık ben de klavyemin başında curbleri kullanıyor, viraj içinden dalıyor, viraj çıkışı gaza fazla yüklenip spin atıp yerimi kaybediyorum. Bu, benim için büyük bir eğlence. Burada hiç oyunun incelemesini yapmayacağım. Sadece söylenmesi gereken şu ki, NfS ekolündenseniz 25 dk sonunda ağlayarak oyundan çıkmanız olası. Gran Turismo oynamış olan herkesi de çağırıyorum. Buyurun gelin, belirli pistlerde belirli araçlarla turlar atalım, eğlenelim. Online mevzulara girip, babasına 300$'a aldırdığı direksiyonla oynayan 8 yaşındaki veletler tarafından tokatlanacağımıza, sakin sakin tur derecelerimi karşılaştıralım, bu platformda birbirimizi harcayalım.

Hatta postu açan kişi olarak mevzuya önayak olması amacıyla ilk dereceyi de şuracıkta veriyorum (rencide olmasınlar diye bazı insanların derecelerini koymuyorum).


Hockenheim Short (Bmw Z3 - standart ayar)

1.06.708


Eğer oynar ve bir derece yaparsanız, artık yorum kısmına mı yazarsınız naparsınız bilmem, bir şekilde bildiriniz.

Hockenheim Short - BMW Z3 (Semi-Pro, Traction : off, 5L benzin) : 1.05.919 (-2)


Hockenheim GP - BMW M3 GTR (Semi-Pro, Traction : off, 10L benzin ) : 1.41.412 (-2)

22 Ağustos Alkollü-Kolesterollü Detoks Programı




lan öyle şey olur mu? olur ulan hem de kralı olur, antakyada herşey mümkün. gençlerle(suda balik, zaphod,-2) atlıcaz uçağa, gidecez programı uygulamaya(aramıza hepiniz katılabilirisiniz haha şaka şaka diğer yazarlardan sadece cüveyni ve çölde gezen). hatta gideceğimiz günler itibariyle çölde gezen gelirse çölü de görür. neyse geyiği bırakalım da programdan ve katılımcıların beklentilerinden bahsedelim biraz.

-2: kırmızı eti ve alkolü çok seviyor.küçük şehir görmemiş(eskişehir sayılmaz). alkol ve kırmızı etten tatmin olacağına eminim ayrıca bu şehirden bunaldığında kaçacağı bir yer olacagına da eminim. zaten detoks programı dedim ya trafik yok, gürültü yok, kaldırımlar yeterince geniş, ninjası yok, ucuz şehir yaw insan tatilde farkında olmadan para mı biriktirir...
zaphod: biraz da saygıdeğer teyzesinin referansına güvenerek geliyor şerefsiz, ben yıllarca yaptım reklamını mabedimin de yok mok dedi, neyse kilo alma sorunu yaşıyordu, alsa da göbekten alıyordu. homojen kilo almasını sağlayacaz gencin. hem belki o da ilerde kültür sanat zart zurt işlerinin boş işler olduğunu anlar da gelir antakya gibi yerlerde yaşamayı da imkansız görmez.

suda balık : bazen diyorum bu adam sırf uçağa binmek için gelecek ama uçaktan çok kıyma etle neler yapılabileceğini gördüğünde şaşıracak.

PROGRAM
ana yemekler için: abdo döner, anadolu restorant, kebo döner, harbiye ulaş kebapçısı, miroğlu kassabı bide samandağda evde bi rakı balık.
aperatif, tatlı : harbiyede künefe, saklı evde haytalı(bıcıbıcı), suda balık için edem46ta sütlü tatlı
















20 Haziran 2009

Yoklama


Devamsızlık listeleri önümde... Birçok farklı kişilik profilini görmekteyim bu listede: Her derse gelip hiç susmayanlar var. Her derse gelip hiç konuşmayanlar var. İlk derse gelip sonra arkadaşlarına imza attıranlar var. Hiç yüzünü bile göstermeyenler var.
Despot hoca rolünü oynamak istemem ama derse sürekli girenlerden; yüzünü bile görmedikleri arkadaşları hakkındaki "çoğu zaman haklı" eleştirileri görmezden gelemedim.
Bundan dolayı "Ekle-Sil" haftamızın an itibarı ile başlamış olduğunu duyurmak isterim. İlan panosuna astığımız bu yazıyı ben okumamıştım diyeceklerle zaten muhattap olmamın gereği dahi yok. En azından bu duyuruyu okumayı başaran "not ortalaması" derdinde ancak yazma arzusu barındırmayan yazarlar ise "lütfen" sınıfta bırakılmadan "izleyici" konumuna geçsin.
Bu durumu kişisel olarak algılamamanız gerektiğini düşünüyorum. Kimilerinizin "zorla" yazar yapıldığının da farkındayım ancak "herkes yazıyor" adlı bir blogta yazarların post, yorum farketmeksizin varlığını hissettirmesi gerekliliği oldukça aşikar. Blogu başlatırkenki idealist tavrım yerini "ne yazık ki" realizme bırakıyor ama yine de son kez bir "you can!" diyebilirim sanırım.
Güzel günler, geceler diliyorum herkese.

17 Haziran 2009

Vay Vay Vay



FbÜlker - Efes Pilsen serisi boyunca; sahada ne sikim döndüğünden gram haberi olmadan küfürleri savuran, koltukları kıran, fener aleyhine gelen her karar karşısında çıldırıp sahaya elinde ne varsa atan, altıncı maçın sonunda sahayı şişe yağmuruna tutmakla kalmayıp bir de efes benchini basan (o ne cesarettir), bi adam gibi maç izlemeyi beceremeyen fenerbahçeli ibnelerin ta sülalesini sikeyim.

Bir lafım da, yeri geldi mi kadın erkek, ilgili ilgisiz demeden cop, postal insanlara girişen ama maç içinde tribünde kavga eden seyircileri resmen seyreden polise: Sizin de topunuzu sikeyim!

neden gülüyorsun pepe?


38 yaşında tarihe geçtiğin için mi yoksa 150 parmağın...

16 Haziran 2009

Çok Basit Lan



Saha hakemleri, masa hakemleri ve gözlemcilerden oluşan bu topluluk futbol sahasının çeyreği kadar bir alanda oynanan bu oyunda nasıl oluyor da hata yapabiliyor, anlamış değilim.

Ercan Saatçi on Basketball

The End

Ve Nba finalleri sona erdi, Lakers şampiyonluğa ulaştı. Hakedenin şampiyon olduğu güzel bir sezon geride kaldı böylece. Akıllarda kalan bazı noktalara ve gelecekle ilgili sorulara kısaca bakalım:

1) Kobe acaba rahatlayacak mı?

Kobe üzerindeki yükü bir anlamda atmış oldu. Shaq olmadan şampiyon olamayacağı iddia edilen Kobe, şampiyonluk kazanma şansını 2008'de de yakalamış ancak Garnett'in ve Boston'un alevli gözlerine yenik düşmüş, bu şansı kullanamamıştı. Bu finallerde oynadığı oyun, kazandığı MVP ödülü ve şampiyonluk ile Kobe kendini, aslında gerekli olmasa da, tam olarak ispat etmiş oldu. Kobe'nin bu sezonun ardından rahatlayacağını düşünmek ise yanlış olur. Zira henüz Lebron ile kozlarını paylaşamadılar...

2) Phil Jackson nereye kadar devam eder?

Önce Jordan sonra Shaq-Kobe ikilisi ve şimdi de Kobe ile şampiyonluklar elde eden Phil 10. şampiyonluk yüzüğünü elde etti ve Nba tarihine adını tek başına yazdırdı. Bu rekoru ilerletme şansının çok fazla olduğu da ortada. Bakalım ilerde takma ihtimali olan şapkalarda romen rakamları kaça kadar çıkacak.






3) Hidayet ne yapacak?

Hido müthiş bir sezon geçirmese de müthiş bir playoff geçirdi. Önce Paul Pierce'ı, daha sonra Lebron'u alt eden Hido, Kobe'ye karşı da aslında müthiş bir performans sergiledi. Ancak iki takım arasındaki tecrübe farkı, Phil-Van Gundy arasındaki tecrübe farkı, Orlando'nun oyun kurucusuz oynaması... gibi sebeplerden şampiyonluğu kaçırdı.

Ayrıca burda Hido'nun beni ve tanıdığım bazı arkadaşları göt ettiğini de belirtmem lazım. Hido bu sezona kadar herhangi bir playoffta değil başarılı, vasata yakın bir performans dahi gösterememişti. Ben onu yine kendimce savunmuştum ama olmamıştı. Bu sezon ise bana gerek bırakmadı, gerçek bir süperstar gibi oynadı.

Peki Hido ne yapacak? Orlando şartlarını zorlayacağını belirtti. Hido ise takımda kalmak istediğini ancak yapacağı sözleşmenin de onun için önemli olduğunu açıkladı. Lewis "gerekirse onu kaçırırım" diyecek kadar ileri bile gitti, Hido'nun takımda kalması yönündeki görüşlerini belirtirken. Detroit, Portland, Toronto, Sacramento gibi takımlar şimdiden onu istediklerini bildirdiler.

Hido Orlando'da kalır ve oyun kurucular az da olsa iş yaparlarsa bu sezon kazandıkları tecrübe ile seneye şampiyon olma ihtimalleri daha artacaktır. Ayrıca playoff performansına yakın bir performans bu kez Hidayet'in Allstar olmasını da hemen hemen garantileyecektir. Peki takımdan ayrılırsa ne olur? İşte orası meçhul. Hidayet için durum gideceği takıma bağlı iken Orlando'nun bu başarıyı tekrarlaması ise zor gözüküyor.

Biraz daha bekleyip gelişmeleri hep beraber görücez.


15 Haziran 2009

Girit Paradoksu

"İnsanları en doğru şekilde anlama isteği" benim gibi yalanı, oyunu seven bir adamın tahammül edemeyeceği bir şey sanırım. Muhatabbımın izin verdiği ile yetinen mütevazı bir adamım; fazlasını istemem. Tavsiye üzerine izlediğim bu dizi; kendisini insan sarrafı addeden; yalancıyı, kötüleri gözünden tanıyacağını iddia eden insanlar için her kütüphanede bulunması gereken faydalı bir eser. Vücut dili üzerinden bir meydan okuma.
Tim Roth'u Rezervuar Köpekleri'nin yalancı polisi olarak hatırlayan ben, her daim gülümseyerek izledim diziyi. Farklı yapıda bir polisiye arayanlara da çekinmeden öneririm. Ama ben konuşurken göz bebeklerime, kaşlarıma bakmaya başlarsanız kavga çıkar. Şimdiden uyarayım!

13 Haziran 2009

Gedikli'de O Gece


Abi bir pilaki…yok Ethem oradan almıyorsun, sen hangisinden istiyorsan göster onlar getirecek…bir haydari alalım…bir de soslu patlıcan…acılı ezme de ver tamamdır…ile başladı dün Gedikli'de gece...mezeleri müteakiben gelen Efe yaş üzüm rakımızla sofra tam anlamıyla renk bütünlüğüne kavuşmaya başlamıştı. Ardından -2’ye verilen sofra sorumlusu yetkisiyle karides güveç, çoban salata, paçanga böreğinin de katılımıyla sorumluluk sahibi garsonlarımızın “-bir dakika abi ben ayarlayacağım” cümleleriyle sofrada yavaştan yer açma çabaları başlamıştı… “-e o zaman hadi beyler” ile rakı adabına hakim küçük topluluğumuz, yaş sıralamasına dikkat ederek bardakları birbirinin altına tokuşturarak açılışı yaptı. Belki de tesadüftü ama yaptı işte…
İlk yudumlar alındıktan sonra -2’nin pek sevdiği o soru yöneldi masanın “pek içmeyen” sakinlerine; “-abi en son ne zaman içtin?”. Sahtejapon’a dönüp “- çok seviyor bu soruyu” demem ile referans noktasından 3 saat sonraki karın ağrıtan kahkahalar kadar olmasa da masadan ilk gülme sesi yükseldi…

Yaklaşık 1 saat rahat bıraktığımız beyin hücrelerimizin etkisi altında, tam anlamıyla sakin dakikalar geçirdik… ilk olarak yan masamızda oturan Meliha fark edildi. Hiç utanmaksızın yüksek sesle yorumlar yapılmaya başlandığında artık kıvama gelmeye başlamıştık… Meliha da yorumlarımızdan memnun kalmıştı herhalde ki sahtejapon arada keserken masamıza nazikçe bıraktığı buselerden bahsediyordu. Gerçi arada cuveyni'nin yaptığı “etli banyoda gider yoksa terler” yorumunu herhalde kendi üstüne almamıştı ya da bu aforizmanın içinden çıkamayıp kendi haline bırakmıştı…

2. şişenin geleceğine kimsenin şüphesi olmadığından ne o anda sorgulandı ne de yıllar sonra torunlara anlatılırken sorgulanacaktı... 2. Şişenin tadına herkesin baktığını varsaydığım bir anda yılın MVP’si açıklandı sahtejapon tarafından. (yazar burada o dönem süregelmekte olan nba finallerinden etkilenmiş). “-çok kral adam bu Zaphod” diye girdi söze. Beni hiç yalnız bırakmayan dostum cüveyni hemen destekledi “-on numara adam ya”… tabi kıskananlar da olacaktı… o gün, o anda kendisinin isminin zikredilmesini beklermişçesine, trapano sahtejapon’a hitaben alevli bir şekilde “-nesi on numara lan, eskiden ne güzel dönem başı severdin sonra başlardın küfretmeye. Bu sene niye sonuna kadar bir numara kaldı bu adam ?! nedir özelliği ? sahtejapon’un duruşunu, Suda Balık’ın yazılarını örnek almaktan başka bir şey yapmıyor” diyip mevkiime diktiği gözlerini daha da açsa da her şey için çok geçti ve ödül artık benim avuçlarım arsındaydı. Fakat duruşuna özendiğim sahtejaponvari bir soğuk kanlılıkla kabullendim ödülümü ve bir kenara kaldırıp kapadım konuyu...

3. şişenin gelişi o an sorgulanamasa da torunlara anlatılırken sorgulanacaktı… Alkolün idrar sökücü etkisi baş göstermeye başladığında masadan ilk kalkan cüveyni’den takriben 15dk sonra vestiyerle kamufle edilmiş tuvalet sırasının en arkasında bulunan adama parmağımla göstererek “-tuvalet ?” dediğimde adam bir adım arkaya gidip, gözlerini açıp bana baktığında bir an gerçekten çok gizli bir yerden haberdar olmaması gereken sürpriz kişi gibi hissettim kendimi ama ardından gelen “- ne dedin abi ya İngilizce mi konuştun anlayamadım bir an” açıklamasıyla karşılıklı gülüştük. Lakin bu ayrıntı sıra bana geldiğinde bir an “ulan yoksa ben mi sarhoşum” şüphesine sürükledi beni ve aşağıya inip “-bende bir değişiklik var mı?” sorusuna Suda Balık’ın “-vurguların değişti” cevabı ile içme nedenim bir anda sorhoş olmaya başlamamın verdiği keder olmuştu ve artık içtiğim için içiyordum…

Ben paradoksumun içinde yüzerken cüveyni’ye bir bayanın kafe pi’yi sorması ve dostumun “beyaz elbiseli hatunu görüyor musun, işte orası.” cevabı ve ortama hakimiyet sağlamaya başlayan gülme krizlerinin başlangıcı tam olarak yükseliş devrine girdiğimizin kanıtıydı…


Bundan sonra okuyacaklarınız ruh sağlığınız ve söz konusu şahıslara bu güne kadar olan bakışınızı değiştirebileceğinden sorumluluğu tamamen size aittir.



Ethem'in kapıda kalan abisine anahtar götürmek amacıyla ortamdan ayrılması, ayrılırken cuveyni’nin tekel 2001 istemesi, Ethem’in üşenmeyip sigarayı getirmesi… küçüldükçe küçülüyorduk… takribi 16 falan olmuştuk… Suda Balık’ın o sarsılmaz duruşu yüzünden “herkes” diyemesem de bir anda 3 saat önce yer açılması amacıyla “- kimse içmiyor kül tablalarını alabilirsin” diyerek gönderdiğimiz kül tablaları şimdi neredeyse herkesin içmesiyle geri istenmişti… Odaklanma yeteneğimi kaybetmeye başlamam da tahminen o sıralara denk geliyor çünkü cüveyni’nin yardım amaçlı referans gösterdiği “beyaz elbiseli hatun”un kim olduğu çözülmeye çalışılırken tüm çabalarıma rağmen 50 metre öteye bir türlü odaklanıp muhabbete dahil olamıyordum… ama beni asıl üzen 1 metre ötemden geçen Banu Güven’i görememekti. Oysa ki 3 saniye sabit dursaydı bana yeterli odaklanma süresini tanımış ve “sokakta spiker görememe” teorimi çürütmüş olacaktı... Banu’ya odaklanamayan gözlerim kolay bir hedef olarak, belki de sabit duruşuyla o an beni tek anlayan dostuma, karpuzuma yöneliyor ve odaklanmayı başarıyordu... Karpuzdan yola çıkarak Banu’dan biraz sonra da bizim kalktığımızı düşünüyorum...



















Bir sapak kadar yürüyüp Babylon’un köşesine geldiğimizde sahtejapon’un aklını başından alan o Beşiktaş logolu bayrağa rastladık ve sahtejapon emri verdi: “-istiyorum !” Kalabalığın ortasında birbirinin sırtına tırmanıp bayrağa asılarak, kopartıp alma fikri o an herkese o kadar mantıklı gelmiş olacaktı ki sahtejapon’un sırtına çıkıp denemek için adeta sıraya girmişti herkes. Tabi bu hareketler çevremizdekiler tarafından baya dikkat çekmişti ki 5 dakika sonra yanımıza “cüsseli” iki kişi yanaşarak “o bizim bayrağımız, delikanlı taraftar kendi bayrağını kendi alır” uyarısıyla ortamdan uzaklaştırılmıştık... Ben hala o bayrağın kopmadığına şükrediyorum… O an nöbete kalmış ve gözünden uyku akan sayılı beyin hücrelerimi zorlamamak adına ayrıntıları içgüdüsel olarak hafızaya almadığımdan sivrilen olayların arasında atlayarak bir sonraki olaya yani Suda Balık’ın “-hadi bir koş oda kuleye kadar” demesi ve benimde tereddütsüz koşmam sanırım hayatımda amaçsız yaptığım hareketlerin amaçtan en yoksun olanıydı. Suda balık’ın bu istekte bulunurken benim uygulama sürecimdeki amaçsızlığıma ulaşması da pek tabi muhtemel... Bir sonraki görüntü fazlasıyla sürreal bir büfeden aldığım 4 su ve ardından sahtejaponla girdiğimiz umumi tuvalete sahtejaponun “- iki kişi” diyerek uzattığı 1 TL’nin yalnızca bir kişiye yeterli olduğunu duyduğumuzda yine tabiî ki amaçsızca gülmemiz(ama çok abartmadan). İşte son hafıza karem; metro girişinde toplanılmış, Suda Balık oda kuleye koşmamdan pek tatmin olmamış ki benim üstümde başka testler yapma çabasında; Milliyet’in ne kadar tıklandığını soruyor…48 milyon diyorum…”- yuh 48 milyon diyor 5 milyona” diyor… -2’yi arıyor gözleri beni dolmuşa bıraktıracak… “- yok abi iyiyim ama zor yerden sordun sende, ben bir metre ötemden geçen Banu Güven’i göremedim, tabi ki ufak sapmalar olacak hehe” diyerek hala ayakta olduğuma ikna ettikten sonra -2 ve tam emin olamasamda ya trapano ya da cüveyniyle yürüyoruz… Onlar otobüs durağında duruyorlar, ben dolmuşa devam ediyorum, kafamı uzatıp “- hasan paşa mı?” diye soruyorum. Vurguyu yine yanlış yerde kullanıyorum ki şoför abi 2 kere “he ?” diyor ama sonra beni kabul ediyor. Eve geliyorum, yatmamla uyumam bir oluyor sanırım, ki 10.00’da zınk diye kalkıyorum, trapano’nun Baba Zula şarkılarına malzeme olacak deyimlerinden biri yankılanıyor kulağımda “- rakı erken uyandırır”… oda fena dönüyor… tekrar yatıyorum…geç olsa da uykuya dalmayı başarıyorum…13.30 da kalktığımda midem dışında her şeyin normal olduğunu fark ediyorum… beyaz peynir, salatalık ve domatese insanların tek sindirebildiği üçlü gözüyle bakarak sucuğu görmüyorum bile…

12 Haziran 2009

Dear Stan,

Çocuklar gibi şendik aslında ilk yarıda. Kendi kendimize eğlenirken bir anda oldu herşey. Mahallenin oyunbozan abisi Fisher aldı topumuzu elimizden. Ve mürebbiye Van Gundy ses bile çıkartamadı olanlara. Sadece izledi, tıpkı bizim gibi.

9 Haziran 2009

mussolini artık yeşil sahalarda...

rocchi'de mussolini ruhu var, kaleciye ve topa acımasızca hükmediyor.zafer hep onların olsun...

5 Haziran 2009

İÇİME SİNMEYEN ŞEYLER VAR!

Şimdi böyle malak gibi evde oturma ritüelimi bugün de yerine getirmekteydim ki, tek bir haber ile bütün öfkem açığa çıktı. Suda Balık iyi bilir, böyle zamanlarda diktatör tarzımla dikkat çekerim. Ortalığı kasıp kavurur, koparıcak kafa ararım. Kömür gibi eskinin hümanist günümüzün anarşist isimleri bu tavırlarıma karşı çıkar, "yok bu yaptığın yanlış" derlerdi. Aslında Kömür' ün şu an ki ruh hali ile düşüncelerime nasıl yaklaştığını da merak etmekteyim ya neyse.

İşte yine kendi kendime kapı-pencere yumruklama isteği ile yanıp tutuşurken ve koparacak kelle - tekmelenecek göt - tükürülecek sıfatsız bir yüz bulmak için kendimi sokaklara vurmak üzereyken; an itibari ile gıcık olduğum ve/veya içime sindiremediğim şeyleri listelemeye karar verdim. İçime sindiremediğim şeylerin bu kadarla sınırlı olmadığını hatırlatır ve listeyi sizlerle paylaşmaktan onur duyarım. İşte o liste;

1) Mevcut Cumhurbaşkanı

2) Mevcut Başbakan

3) Mevcut Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın ait oldukları parti

4) Mevcut İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

5) Mevki sahibi kişilerin götlerinin koltuklarına yapışması ve onur-gurur-şeref kavramlarını hiçe sayarak istifa etme gibi bazı gereklilikleri yerine getirememeleri

6) Milli Takımlar Teknik Direktörü'nün yaptığı taraflı ve aptalca kadro seçimleri

7) Milli takımın kaptanının Emre Belezoğlu gibi biri olması

8) Hüseyin Üzmez ve Münevver Karabulut davaları

9) Kendilerini dinci (dindar ayrımı söz konusu olabilmekte bazen) olarak adlandırdığım insanların aslında yapmadıkları pislik, yemedikleri bok olmamasına rağmen pişkinlikle ortalıkta dolanabilmeleri

10) Hido daha iyi iken Memo'nun bala göte şampiyonluk yüzüğü sahibi olması ve All-Star'da forma giymesi (Evet önce Hido olsa sorun olmazdı.)

11) Fenerbahçe'nin para bende istediğimi alırım tavrı (Trapano hemen tepki verme, devamını da oku. Ben çok da anlamam profesyonel tavır falan, Beşiktaşlı isem fırsatım da varsa Beşiktaşta oynarım. Adam açıkça Fenerliyim diyorsa da onu almam, gönlün bilir der yoluma bakarım.)

Listeyi burada kesiyorum. Yoksa aklıma ne gelirse, tarihin başlangıcından itibaren sıralıcam buraya. Bana bu duygu ve düşüncelerimi açıklama özgürlüğü veren, başta Trapano olmak üzere tüm yöneticileri gözlerinden öpüyorum.

Not: İlk 4 madde hakkında "beğenmiyorsan git...vs." gibi demeçler verebilecek tanışlarınız varsa adresimi vereyim gelip yüzüme söylesinler lütfen! rica ediyorum gelsinler! Veya mazlumu getirin bana...

turkcell süper lig hemen başlasın


görünen o ki seneye muhteşem bir lig bizleri bekliyor: daumlu koşan fenerbahçe, istikrarlı beşiktaş, rijkaardlı galatasaray ve haddini bilen anadolu kulüpleri...

1 Haziran 2009

cüveyni saçmalamış yine abi...

blogta futbol yazıları yüzümde tomurcuklar açtırıor....şampionluk bizim kupa bizim aga, bırakın trapanom dostuma (zaphod, bunu inadına belirticem ulen parantezlerle) saldırsın...

öncelikle çölde gezenle tanışmış olmaktan büyük mutluluk duydum (tekrar saygılar sunuorum)...maç boyunca bobonun kafa toplarına çıkmaması, sahada sadece yürümesi ve bu hareketlerini yalnızca bu maç deil sezon boyunca istikrarla sürdürmesi sahtejaponun mekanında ağız dolusu küfürler etmeme sebep oldu...daha önceki AQ muhabbetlerini orada telafi edip çölde gezenin gönlünü aldığımı düşünüorum...

yavrum, bobom niye koşmuosun oolum, nie her topu ayağına bekliosun ulann...paranı ikiye katladığımızdan beri hiç bişey yapmıosun be, bak şu nezih ortamda ağzımı bozdurucaksın...
satalım aga şu boboyu kaç ediosa gönderelim, olimpiyakosa mı gidicek nereye gidicekse gitsin...çok ucuza aynı işi yapıcak adam var elimde, "Ilan Araujo Dall'Igna"




kim aga bu adam?



yerden ceza sahasına top yuvarlıcaksın,plaseyi çakar köşeye adamın olayı bu...çok büyük bi oyuncu mu, hayırr...ama ben türkiyede bobodan daha yararlı olacağını düşünüorum, avrupada da atar, bu sezon uefa kupasında yanılmıosam 5 golü var...yusuf başkanın ve tellonun defans arkasına atacağı toplarda çok etkili olacağını düşünüorumm...
e bırakalım bööle vasat oyuncuları diebilirsiniz ama türkiyeye kaliteli oyuncular gelmio işte, ciğerleri bitik kewell, emekli carlos yada naylon 10 delgado gibi adamlara kamyon yüküyle para vereceğimize ucuza ilan gibi golcü adam alalım işini yapsın...keşke dooru düzgün bi transfer sistemimiz olsa da takip ederek(video yada menejerlerle deil) 17-18 yaşında kaliteli genç alabilsek ama biz kendi oyuncularımıza bile sahip çıkamıoruz ki gidip keşfedilmemişi keşfedip alıcaz...dertliyim ulan...


bi iki lafım da "ibrahim üzülmez"e..kaptan tek kelimeyle büyüksün, adamımsın...yıllardır küfür ediosunuz bu adama,nie??orta yapamıo abi..ii de bu adamın işi orta yapmak deil ki abi bunun orta yapanı zaten avrupanın en ii takımlarında oynuo..adam sol bek oyuncusu, bekte kötü diebilir misiniz bu adam için??bence defansif yönden türkiyedeki en ii sol bek ibo...hakan baltayı çok beğenio herkes, ulan hakan balta 30 metrede top oynuo, koca maç boyunca 2-3 kez ileri bindirme yapıo, aldığı topu max 10 m önündeki adama verio..bu hakan balta çok ii de maç boyunca sürekli bindirme yapan ibo mu kötü allah aşkına???bırakın yaa,şu adamın hakkını verin, bi denizli değer verdi bu zamana kadar yıllardır istikrarlı ve kendini geliştirerek oynayan tek oyuncu olan deli oğlana...bülent korkmaz gibi 30dan sonra futbolu öğrendi ama öğrendi öğrenio da hala...

BOBO, ILAN ve İBO konusunda karşıt görüşlü arkadaşlara saygımın sonsuz olduğunu başlıkta belirtmiş bulunmaktayım...
(başlık,traponunun ağzından çıkan ilk cümledir :D )

inönüde şampiyonluk kutlamaları


alttaki postun koyulacağı hiç aklıma gelmemişti.keşke suda balık yazsaydı da şampiyonluk postu oldugunu etiketlerden anlasaydık. moralim bozuldu. yazarlar listesinde kimlerin fenerli olabilecegini düşündüm.sonra bu adamlara vurmam lazım dedim ve imdadıma bu şampiyonlukla beraber beşiktaş jimnastik kulübünü 49yıllığına kiralayan yıldırım demirören yetişti. stadtaki kutlamalara anadolu ateşini getirmiş gerizekalı... şampiyonluk kutlarken anadolu ateşi? nefesleri kesen dans gösterileri ? ritm? ahenk? gerçi bu şampiyonlukla beraber stadtaki kültürlü, pipisiz, delgadocu ve zaphodvari insan sayısı artacak beşiktaşta. takıma değil de sahnedeki dansözlere saygısı daha fazla olan zaphodlar kaçırmamıştır anadolu ateşini...

Herkes Yazıyor  © 2009