11 Aralık 2009

kim bunlar?

uzun süren ayrılıktan sonra derin bir analiz yazısıyla geri dönüyorum. eminim bunun blogun dinamizmine pozitif bir etkisi olacaktır. hehehe:) neyse yılışıklığı bırakalım. analiz demişken gelecek 10 yılda toplumumuzun ve dünyanın nasıl şekilleneceğini inceleyen öngörüsel bir analiz yapacağımı sanıyorsanız çok fena yanılıyorsunuz. analizini yapacağım şey sadece şu yukarda gördüğünüz suda balık'ın nerden bulup yapıştırdığını bilmediğim ve her blogu açtığımızda karşılaştığımız resim.

şimdi tiplere bakarsak ilk bakışta bunların türk olmadığını anlayabiliyoruz. evet bizde de böyle bohem gençlik hayatına özenen tipler var ama bu kadar genişliği kaldıracak türk analarının olmadığını biliyoruz. bunlar büyük ihtimalle new york'a okumaya gelmiş ve beraber eve çıkmış 3 arkadaş. kızlar 19, erkek 20 yaşında. soldaki 2 kız detroit,michigan'da çocukluklarından beri tanışan, beraber büyümüş, beraber okula gitmiş, lise boyunca new york'ta beraber üniversite okuma hayalleri kurmuş ve sonunda hayallerini gerçekleştirmiş 2 kız. artık hep o düşündükleri şeyi yapabilir ve nü yorkun altını üstüne getirebilirler. gençler, güzeller (soldaki pek güzel değil ama güzel olduğunu sanıyor) şimdi değil de ne zaman. tabii ki aynı bölümü kazandılar. karşılaştırmalı edebiyat okuyolar ama neyi karşılaştırdıklarını bilmiyoruz, onların da bildiğinden şüpheliyim. ortadaki kızın annesi japon asıllı. ford'da çalışan babası bir iş gezisi sırasında tokyo'da tanışıp vurulmuş ve sonunda evlenmişler. yüzünün hafif asyalı yapısı bundan kaynaklanıyor. diğer kızımız ortalama bir amerikan ailesi çocuğu. şehrin biraz dışında müstakil dubleks evleri var. babası sigortacı, annesi bankada veznedar. eve ekmek giriyo çok şükür. tek çocuk olmasına rağmen pek şımartılmamış, içine kapanık bir hali var. ergenlikten sonra en büyük zevki depresif geçirdiği zamanlar olmuş. güzel olmamasına rağmen sırf bu hali yüzünden yakışıklı erkeklerle çıkmış. fakat hakkını verelim, ikisi de vücuduna iyi bakmış yağlı yiyeceklerden kaçınmış. ortadaki kızımız da güzel ve okul içinde tanınan bir kız olduğu için hiç boş kalmamış. anlayacağınız detroit'te maşallahları varmış ama büyük şehir hevesiyle new yorka sürüklenmişler. ilk 2 ay yurtkurun yurdunda kalmışlar fakat nefret etmişler. hayallerindeki o şaaşalı(şaaşa ne lan) new york bu değilmiş. 11'den sonra yurda girilemiyomuş. kablosuz internet bağlantısı gece 12'den sonra kesiliyomuş. tv'de HBO gibi özel kanalları izleyemiyolarmış. istedikleri gibi eğlenmek, yaşamak için eve çıkmaları gerektiğini düşünüyolarmış. bronx'ta sahibinden, kombili 2+1 güzel bi ev bulmuşlar fakat kirası 2 kişi için fazla gelmiş. eve 3. ararlarken sağda oturan japon elemanla tanışmışlar.

bu japon çocuk da lisede babasının ısrarlarına rağmen sayısalcı olmayıp hobisinin peşinden giderek sinema okumaya karar vermiş. kendi imkanlarıyla birkaç kısa film çekmiş ve bunları takeshi kitano'ya göndermiş. kitano bu filmlere hayran kalmış ve çocuğu görüşmek için çağırmış. görüşmede çocuk kitano'ya new york university'de "film and television" okumak istediğini fakat maddi gücünün yetmediğini söylemiş. kitano da "orasını ben hallederim" demiş ve verdiği bursla çocuğu istediği bölüme göndermiş. eleman kitano'ya 2. babam demeye başlamış. burslu olduğu için üniversite içindeki student residence'a yerleşmiş fakat burdaki lüks hayat ona göre değilmiş. bohem bir hayat yaşıyarak sanatının gelişeceğine inanıyormuş. birgün üniversitedeki bir kokteylde bizim kızlarla tanışmış. kızların sinemaya da merakı olduğundan uzun uzun sohbet etmişler. kızlardan birisinin annesi japon olduğu için farklı bir bağ da oluşmuş aralarında. sonra muhabbet eve çıkma konusuna dönmüş. hepsi istekli olduğundan hemen anlaşmışlar. çocuk oturma odasında kalmaya razı olmuş.

sonunda eşya ve nakliye işini de halledip eve yerleşmişler. ilk işleri duvarlara posterler, afişler, fotoğraflar yapıştırmak, kitapları, cdleri dizmek olmuş. evde raf olmadığı için yerlere dizmişler hep. ayrıca üniversiteye yeni başlayanlarda default olarak ortaya çıkan fotoğraf merakı yüzünden hemen bir fotoğraf makinası almışlar. istedikleri hayatı yaşayacakları eve kavuşmuşlar artık. bol bol kitap okuyacaklar, akşamları oturup sarhoş kafayla felsefik konularda konuşacaklar, güzelim amerikan bağımsızları dururken 10'ar dakikalık sekanslardan oluşan sıkıcı avrupa filmleri izleyecekler, sevgilileriyle özgürce vakit geçirecekler, gece barlarda,sokaklarda kafabidünya gezip sabaha karşı eve dönecekler,küçük kağıtlara notlar alıp evin çeşitli yerlerinde sergileyecekler hatta bununla da kalmayıp duvarlara bile notlar yazıp ilginç şekiller çizecekler. çünkü amaçları o esrarengiz iç dünyalarını başkalarına ifade etmek olacak, fakat bunu yaparken depozitonun içine ettiklerinin farkında olmayacaklar. anasının babasının okusun diye para döktüğü kızlar hiç ders çalışmayıp vakitlerini sanat galerilerinde, film gösterimlerinde, fotoğraf sergilerinde geçirip kimsenin anlamadığı yorumlarda bulunacaklar. erkek olan da üniversiteden ödünç aldığı kamerasıyla mahallede sıradışı çekimler yapacak, izan bilmediği için zencilerden dayak yiyecek ama iş dayakla kaldığı için şükredecek.

evet gelelim şu anki duruma. resimde evdeki sıradan bir günü görüyoruz. oturdukları koltuk oturma odasındaki tek koltuk o yüzden böylesine sıkışık durumdalar. kızlar donla oturacak kadar rahatlar. özgür kızın hali başka yeaaa! burdan erkeğin ibne olabileceği ihtimalini de çıkarabiliriz. depresif kız kitap okurken maksimum şekilde rahatsız olmak için kitabı garip bir şekilde tutmuş durumda. elindeki muhtemelen kişisel gelişim kitabı. yerde yatan köpeğin ve yanındaki kupanın sahibi de kendisi. köpek hayatından pek memnun gözükmüyor, o kupa da hiç elinden düşmüyor her daim bişeyler içiyor. okuduğu kitapları yere alelade atacak kadar da sorumsuz ve saygısız bir insan. merakından rubik küp almış ama muhtemelen beceremediği için onu da bi kenara fırlatmış. diğer kızla oğlan çin yemeği sipariş etmişler. yemeğin üstüne kız televizyonda dizi aramaya çıkmış, zapping yapıyor. çocuk da kızların gitarını almış kendi kendine nota çıkarmaya çalışıyor. türk marşını daha yeni çıkardı sıra "smells like teen spirit"in başında. yerde her an üstüne basıp kırılmaya müsait fotoğraf makinesi var. hangi mantıkla oraya konulduğu bilinmiyor fakat yerdeki dağılmış kağıtlara ve diğer eşyalara bakarsak gösterişli bir dağınıklık sağlanmaya çalışılmış. "şu şekli yapmak için mi aldın o makinayı pezevenk" demek istiyorum burdan sevgili yarı japon kızımıza. ayrıca sehpanın üstündeki ilginç şekiller de yine muhtemelen bu entel gençlerimizin sıradışı iç dünyalarının birer yansıması olsa gerek.

son olarak diyeceğim şudur ki, şu odadaki en gerçekçi varlık yerde yatan köpek vallahi. hepsinde bir şekilcilik. ha ama şu ortadaki kız iş atsa bana hemen çıkarım kendisiyle. sağdaki japonu da elimden geldiğince döverim, soldakini kendi haline bırakırım hiç çekemem. bunların ev sahibi olsam mümkün olduğunca çabuk evden çıkarmaya bakarım. kira da ödemez bunlar. komşuları olsam ikide bir çıkarım kapılarına çok gürültü yapıyosunuz diye. hem daha ekim-kasım aidatları ödenmedi bi de üstüne gürültü yapıyosunuz. aile apartmanı burası.

4 yorum:

-2

oha adam kusmuş!

bence sende kıskançlık gizli alttan alta o capona karşı. "4 erkekle kalan o olmalıydı" diye düşünüyosun di mi ?

berthelemy

yok ya ne kıskanıcam bi bok yapamıyo zaten:) evdeki kızlar yüzünden kız da atamaz eve. hem bizim evin muhabbeti daha iyidir:)

bu arada şu oyunun müziğine bi çözüm bulunsun ya. yetkililer hey!

Zaphod

onlar öyle gündüz cool takılıyorlar da gece hepsi aynı yatakta uyuyor. suda balık'ın elinde o kareler de varsa yönetime ulaştırsın sabah akşam değiştirilsin headerımız.

müzik konusunda herkes şikayetçi ama trapona derin adamdır, boşa yapmamıştır diye üstünde çok düşündüm ve bloga her girerken ses kapalı mı kontrolü yapmamızı sağlayarak her zaman tetikte olmamızı sağladığıiçin kendilerine minnetlerimi sunuyorum.

çölde gezen

ulen seni ve senin öğrencilik hayatını bilmesem farklı anlayacam bu dediklerini ya neyse. körpe yobaz seni. bırak insanlar istediği gibi yaşasın, kızlar sütyensiz dolaşsın, herkes birbiri ile sevişsin. ohhh mis.

bu arada tasfir ettiğin eleman bazı açılardan kömür adlı koala'ya benziyor. sanırım kızları yazarken fantazilerinden, elemanı yazarken ise yakın çevrenden etkilendin.

Herkes Yazıyor  © 2009