MEYVELİ İÇKİLER, KİRPİKTEKİ GÖLGELER
Hayalimde bir sofra var, böyle uçsuz bucaksız değil ama Rinso/Ariel/Persil reklamlarındaki beyaz örtülü masalardan iki üç tanesi birleşmiş. Yeter!
Rüzgâr nemli, yalıyor. Güneş bulutları süzüyor, kimsede güneş gözlüğü yok. (Hiç sevemedim o kara kuru şeyleri, gözlere temas etmeyi sevdim; sulusuna, çapaklısına, yeşiline, elasına.) Pastoral doğmuşum işte.
Sofrada deniz börülcesi bile var. Kalabalığız ve hâlâ cesuruz. Herkes sırayla susuyor, dalgınlık değil de güzellik sarhoşluğu. Birazdan birinin gözleri doluyor, diğeri şarkı söylemeye başlıyor, bir başkası ince ince işlediği derdini yatırıyor masaya. Sadece kirpiklerde silik ve açık gölgeler kıpırdıyor.
Baharın karına polen derler.
Cennet varsa üzülürüm. Yediğimin içtiğimin tadına doyamıyorum. Keyfim çakır, gözüm seyir!
Beyaz örtüdeki karpuz lekelerine bakıyorum. Çok olur, "bu ânı hiç unutmayacaksın" derim kendi kendime. Yine söylüyorum. Bir gün çok uzakta olursam, bu anlar yakınlaştıracak beni sevdiğim insanlara. Öyle değil mi?
Sonra kutluyoruz; kokuları, dünyayı, toprağı, kesme bardakları...
Canımıza değiyor. Buruşuyoruz, netleşiyoruz, rakımımız yükseliyor.
Kalender, babayiğit bir akşam karşılayacak bizi. Temennim bu.