Aylar sonra bir post görmenin verdiği heyecan ile satırlarıma sarılan çok sevgili herkes yazıyor okuyucu, yazar ve izleyicilerine selam ederek yazıma başlamak istiyorum. Bugün -2 ile telefonda konuştum. İlk defa bir ankesörlü telefonu arayarak müthiş bir iş başardım. ("American Style" bu tecrübeyi yaşamak isteyenlere numarasını verebilirim.) Direkt aramadım. Önce o beni aradı...sonra dedim "Bu işi başarabilir miyiz sence?" O da... "Neden olmasın?" diyince... Olay orada koptu. Onun da selamı var bu arada sizlere...Gözünde tütüyormuşuz.
Trapano'un bir önceki posttaki kolpa vaatlerine kanmakla büyük hata etmişim. Bir gece telefonuma sms olarak iletilen "jandarma er trapano hatay" tekmili dışında kendisinden bir tepki alabilmiş değilim henüz. Nerededir? Ne yer? Ne içer? Bilen varsa beri gelsin.
Kendi adıma babamın "güneşe alerjisi olduğunun" ortaya çıkması sonucu verdiği müthiş bir kararla (Sanırım neden bu) kendini devlet kontrollü kapalı mekanlara kapatmasının etkisini üzerimden atabilmiş değilim. Lakin hayatıma zorla uydurduğum düzenimle Eskişehir, İstanbul şehirleri arası zig-zaglara başladım bile. Beni özleyenler, görmek isteyenler...mailime dilekçe ile başvurabilirler. Dil, gramer serbest.
Arada gelir yazarım aslında ben buraya. Yazınca, ne kadar kolay yazdığımı hatırlıyorum zira.
Asıl soru ise şu:
Beşiktaş neden bu kadar kolay gol yiyor?